Kısmetine Sıçayım Beşiktaş..


Taraftardan söz etmek isterim ilk önce.. Kale arkası tribünlerden bir tanesi söylenene göre yol yapımı sebebi ile seyircisiz idi.. Dolayısı ile diğer kale arkası tribün ikiye bölünerek üzeri kapalı olan tribünler paylaşıldı.. Tabi burada bazı enteresanlıklar da oldu.. Örneğin fenerbahçe taraftarı, kendilerine verilen Numaralı tribünde, toplanarak bağıracak; ahengi yönetecek merkezi bir yer bulamadı.. Önceleri basın locasının üzerine çıkıp tepinmeye kalktılar, sonra oradan başka bir yere geçtiler aşağılarda. Açık tribünleri ile de pek uyumlu gözükmediler kapalıdan. Bu açıdan biz avantajlı sayılırdık çünkü Kapalı Tribün, komple bir tribün olduğu için herkes ortada buluşarak alışıldık Kapalı'dan enstantaneler sunmayı başardı.. Diğer yandan Protokol Tribünü komple fenerbahçelilerin olduğu için, tüm seramoniler vs. o tribüne doğru yapıldı.. Maç öncesinde ortada açılan logolar fenerbahçelilere dönüktü mesela.. Maçtan önce balonla hareketler yapan bayan da, bizim tribüne gönlü olsun diye dönüp iki öpücük yolladı.. Yoksa hep eli kolu protokole dönüktü.. Bizim oyuncular fenerlilerin arasından sahaya girip-çıkmak zorunda kaldılar vs.. Başka bir açıdan bakıdığında da, Beşiktaş'ın Halkın Takımı, Fenerbahçe'nin daha maddi geliri yüksek, burjuva sınıfı görüldüğünü hesaba katarsak, tribün dağıtımları doğru idi.. Ayrıca Beşiktaş Kapalı'sının namını duymayan yoktur, dolayısı ile bize kapalıyı vermek de mantıklı sayılır.. -Beşiktaş'ım benim efsane oldu.. -
Bu arada belediye otobüsleri ile ilgili kaygılarım da da haklıymışım.. Çoğu otobüs camsız geldi stada, akbil basan taraftar sayısı da çok az. Ama Beşiktaş taraftarına körüklü Ikarusların eski modellerini verip de, fenerbahçelilere yeşil klimalı mercedesleri layık görmek de enteresan tabi. Havalandırmasını ayarlamazsan arabanın, taraftar kendi bulur yolunu..

Geyiği bir kenara bırakalım, genel anlamda takımı beğendim. Bana kalırsa Nihat, 70'lerden sonra oyuna alınabilirdi. 45'de değiştirmek oyunun içine etti yorumlayabildiğim kadarıyla. Tello, 10 numara gibi topu geriden alıp ileriye akıllıca dağıtabiliyordu ve hücum zenginliği dedikleri nane vardı. Nasıl oturdu ise Bobo solda, Yusuf sağda iş de yapıyordu takım hücuma kalkarken.. Hele BoBo'nun Gökhan Gönül üzerinde kurduğu üstünlüğe şapka çıkartmak gerekir. Ama burada Gökhan'ın da ne denli formsuz olduğu gözlerden kaçmamalı.
Nihat girdikten sonra açıkcası daha etkili olmasını beklerdim. Kendisi topla ilk buluşmasında kaptırdıktan sonra, ikincisinde de koşarken yere düşünce ve karizmayı çizdirince, bir daha konsantre olamadı maça bence. Fiziksel yoksunluktan çok, psikolojik olarak maçın çok gerisinde kaldı.. Dolayısı ile hepimizi heyecanlandıran frikiği bile barajın içine vurdu.. Daha sonra giren Holosko da rezalet oynayınca, yapılan değişiklikler sayesinde maçın sonunu 9 kişi tamamlamış göründü Beşiktaş..


Yeni katılan oyunculara biraz daha dikkatli bakmaya çalıştım bu maçta.. Özellikle Erhan Güven ilk maçtan beri bana güven vermiyor malesef ki. Rahatlıkla Ekrem, Toraman veya Rıdvan üçlüsünden biri alır o formayı kendisinden. Önünde de bu maçta Yusuf gibi defansına bakmayan bir adam olunca, yol geçen hanına dönüştü o kanat.. Dolayısı ile, sağ kanattan çok açık verdik. Ayrıca Yusuf'u sola çektiğin vakit de, Köybaşı aksamaya başlıyor.. Buna da çözüm şart.
Sola söz yok maç için.. Bobo kendinden bekleneni bence yaptı. Köybaşı da Kazım'ın sert oyununa karşı çok mücadele etti, başarılı da oldu. Kazım efendiyi kim gazladıysa önüne geleni sakatlamaya girdi, en sonunda kendi sakatlanarak çıktı, iyi oldu..
Sivok-Ferrari ikilisinin nasıl oynadığına bakmıyorum çünkü Toraman'ın bundan sonra sakatlık ve ceza halleri dışında o ikiliyi bozabileceğini düşünmüyorum. Hatta Toraman ve Beşiktaş'ın yolları bu yüzden sezon sonu ayrılabilir de..
Ernst-Fink doğru seçim. Bunu artık herkes söylüyor. Şu ana kadar pişman etmemiştir kimseyi Cisse'yi gönderme konusunda. Hem topa ilk dokunuşları, hem olmadık yerde olmadık pas verme kabiliyeti, hem de şut çekebilme özelliği ile oldukça verimli..
Takımın hücuma dönük bir eksiği var, evet. 10 Numaradan çok, forvet lazım bize sanki. İyi golcü olacak, yırtıcı olacak, varlığı rahatsız edecek.. Carew gibi, Nouma gibi.. Ama vakit de daralıyor.. Bir şeyler yapmak şart.
...
Son 5 6 yıla bakıyorum, ben böyle dar alanda pas yapabilen, sıçmadan orta sahada üst üste 4 5 kere top dolaştırabilen bir Beşiktaş izlememiştim, açık konuşmak lazım. Özellikle ilk yarı, iki takımın farkı net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Tek paslar, verkaçlar, anlaşmalarıyla bu takım hazır olmak üzere dedirtti herkese.. Ama işte yine olan oldu ve o meşhur kısmetimiz ortaya çıktı. O kadar pozisyona, 2 3 tane NET oğlu NET verilmeyen karara karşılık maçın hakkı en azından beraberlik iken, bir şans penaltısı ile kupa fenere gitti. Hakeme sallamaktan bıktım ben. Artık Beşiktaş maçlarına yunusu verdikleri zaman büyüler ile gitmek gerekiyor stada, neyse..

Güzel gidip güzel dönmek vardı, saat çok çok geç olmasına rağmen keyif de verirdi oldukça. Ama olmadı, böyle bir akşamın sonunda da bize Kısmetine Sıçayım Beşiktaş demekten başka bir şey kalmadı..
Olimpiyattan semte doğru dönen yüzlerden hem burukluk, hem de umut okunabiliyordu..

Bu arada 2009-2010 karnemizde hiç galibiyet yok, hatta öne dahi geçemedik daha 4 maçtır. Mustafa Hoca dikkat, aman..


taksim