Bir Eskişehir Hikayesi.. 0-1




Dışarıda tam bir grip havası var.. Öğlen saatleri.. Güneş tepede, Ekim ayından utanmadan yakıyor da yakıyor.. İç Anadolu iklimidir, dondurur diyerekten yanımıza aldığımız uzun kollular da stadın hemen dışında boş boş saat öldüren bizler için yastık konumunda..
Bir baş ağrısıdır tutturuyor o sıralar.. Başta geçer diye bakıyorum, şerefsiz azdıkça azıyor sonra maça doğru.. İşin garibi, neredeyse herkes aynı ağrıdan muzdarip. 4 kişiyiz, ikimizde fena tutmuş durumda.. Kafayı oynatıyorsun ağrıyor, bağırıyorsun ağrıyor.. Dayanılmaz bir anına denk geldiğinde, çıkıyorum eczane aramaya, ilaç alıyorum baş ağrısı için.. Sonradan o ilaç, 4 5 kişinin dermanı oluyor. Ama sanırım etkisi pek olmadı, ilacı çıkarttık; ağrıyı çıkartamadık bünyeden..

İlaçtan dönerken ufak bir mevzu oluyor eseslilerle, tesadüfen ortasında kalıyorum.. Alçakgönüllülüğe hiç gerek yok, olayı başlatanlar da es es taraftarı, 4-5 kişiden kaçan 30-50 (bi ara bu sayı abardı 200 oldu ama haksızlık etmeyelim :P ) kişi de es es taraftarı.. İnsan bu tabloda anlaşılabilir bir yan arıyor, ama bulamıyor..

Neyse.. Akşam soğuğu, ufaktan üst baş giydirmeye hazırlandığı sıralarda stada giriş yapıyoruz. 50 TL bilete para vermek koyardı ama bilet allah kerim gidip çaresiz kalınca arkadaşlarca toplanan paraya cepteki son liraları eklemek de ayrı koyuyor..

-İstanbul'dan kalkan otobüs yok diye biliyorduk zaten, biletten de ümidi kesmiştik ama, bir şekilde içeri girilir diye düşünüyordum eninde sonunda. Yeterli kalabalık olamamanın üzerine grubu sahiplenecek "bizden" bir abi de olmayınca, 50TL veremeyen İstanbul grubunun dışarıda kalışını sadece seyredebildik malesef ki..-

İçerideyiz.. Tribünün durumu ilgilendiriyor bizi, kimin sette olduğundan ziyade.. Sahipsiz kalmıyor tribün en azından diye teselli buluyoruz. Sette karagümrük ve asya var.. Çağırılan futbolclar tek tek geliyorlar tribüne, önceki maçların aksine.. -Bu arada es ese az önce inceden dokundurdum ama, görsel anlamda maç öncesi yapılan maytap olayı güzeldi, hakkını vermek gerekir. Zaten kendileride itiraf edeceklerdir ki, görsellik haricinde koskoca tribünün bir hiçten farkı yok..-

Maç başlıyor ısınmalardan sonra. İlk 10 dakikada pozisyona rahatlıkla girebilen ama sürekli yanlardan orta yaparak sonuca gitmeye uğraşan bir Beşiktaş izliyoruz. Nihat'ın kaleciye oranı, Bobo'nun araya sıkışması, Ekrem'in arkaya düşen toplardaki yeteneksizliği, bu hamlelerin hepsini boşa çıkartıyor.. 30. dakika geçilirken Beşiktaş orta bile yapamaz bir hale bürünüyor sonra sonra..
İlk yarı bitiyor.. Soğuk etkisini göstermeye fena halde başlamış, baş ağrılarımız en üst seviyede kafamızı biperken, bir değişiklik gerek şeklinde konuşmalar duyuyorum yandan.. Nitekim, güzel hocamız (!) ikinci yarıya akla hayale gelmeyecek bir değişiklik ile başlıyor.
Muhteşem(!) bu değişikliğin ardından zaten iki topu yapamamaya başlamış takım, iyice zıvanadan çıkıyor.. Eskişehir az daha iyi oynasa gol bile atacak yani.. Kendisi hakkında özel olarak bir takım kelimeler edeceğim Rüştü, sahneye çıkıyor sonlara doğru.. M. Palermo'ya taş çıkartan bir kafa vuruşu ile golü engelliyor.. Hadi topun azizliği diyelim, şimdilik üzerini kapatalım..

...

81. dakika geride kalırken, oynanan futboldan mütevellit içinde umut taşıyan olduğunu sanmıyorum.. Normalde böyle golleri Beşiktaş bulamaz, hatta yer.. Defanstan boşa vurulmuş bir kafa topunda, takımın en hızlı koşan adamı bir anda karşı karşıya kalacak; ayağı ile topa dokunamaması yüzünden kaleciye de çalım atarak topu boş ağlara yollayacak... Yok canım :)

1-0'dan sonra yine aynı tablo; kafayı yiyen Beşiktaş Taraftarı.. Neredeyse çizgiden auta kafa vuran eskişehir forvetleri, 5 dakika penaltı mı verdi diye g.tümüzden ter akıtan hakem, o sıçtığım baskısını tecrübesine rağmen üzerinden atamamış bir Nihat..
Ve ardından son düdük.. 3 puanın rahatlığı..
 ..

Beşiktaş taraftarı için ayarlanmış gar servisi ile dönüyoruz staddan istasyona maç bitiminde.. En zevkli yanı bu işin, maçtan sonra içilen çorba.. Ezogelin 10 numara olur, yoksa mercimek de yeterli sayılır.. Ellerine sağlık mükemmel yapmışlardı, Gar Büfe idi sanırım..
Treni beklerken başlayan uyku sefamız, 4. vagonun koltuklarında da uzun uzadıya devam ediyor İstanbul'a yol alırken.. Saatlerin geri alınmasından mütevellit beklemişiz bile bir saat kadar hatta, uyuyarak avantaja bile çevirildi o yorgunlukla.. :)

Video ile haftayı bitirelim.. 



taksim