Hayat..


Beynimde ufacık bir alanı kullanabiliyorum..
Herkes gibi..

Herkesten farkı,
Pek boş alan kalmadı rahatça düşünebilecek,
Boş zamanlarımı,
Uykudan önceki dakikalarımı,
Konsantre edemiyorum artık
Pazar gününden başka şeye..

Nereye baksam,
Neyi hatırlasam atamıyorum..
Yapamıyorum hayalsiz yaşamayı..
Umutlarım öğretti belki bana,
Ezberletmeden öğretmiş belli ki,
Durduramıyorum iki saniye beynimi;
Bobo'yu köşeye bırakırken görmeden,
Holosko'nun deparını izlemeden hayalimde..

...

Günler yaklaşıyor,
Bir yanım sabırsız,
Bir yanım tedirgin..
Emin olmak benim işim değil, anladım.
Ne maç hakkında,
Ne geri kalan hakkında konuşabilirim..
Net olabilme yetisini kaybettim,
Bulabileceğimi de sanmıyorum artık..

Sadece,
Bir şey hissediyorum damarlarımda,
Bu sene başka..
Ya da Bu sene olmazsa,
Siyah olacak..
Simsiyah!

Ve Sadece,
Bir kez olsun ömrümde..
Şu dinine yandığım topunu,
Rakip kaleye sokabilmenizi istiyorum..
Koduğumun tarihinin önüne,
O barikatı kurup,
Tekerrür ettirmemenizi istiyorum..

....

Siz,
Milyon Umutlunun hayatına,
Baharları getirecek olan siz..
Masmavi gökyüzünün ufuklarını,
Kara dünyamıza tattıracak olan siz..
"O" gün,
Yemin edin kapalının önünde..
Siz de inanın, klişeleşmiş bestelere inat..
Bembeyaz tribünlere gelin ısınırken,
Siyah deyin sadece..

Ve Biz,
Son nefesi verelim;
Beyaz diye haykırırken..
İnanın görmek istersiniz,
siz de bu tribünü,
Son nefesinde bağırırken..


taksim

Suyunu Çıkardınız, 1 Milyar Yapın En Ucuz Biletleri !


Kadıköye gidiyorsun, 60TL ödüyorsun en ucuz tribün olan açık tribüne.. Hizmet bedeli ile birlikte 66TL'ye denk geliyor bir 90 dakikanın masrafı.. Samiyen'de de farkı yok, 40 lira civarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Geçen hafta Eskişehir 50TL çekiyor deplasman tribününe..
Şimdi bu hafta bizimkiler eksik kalmamış,
70TL Eski/Yeni Açık,
200TL Kapalı Alt..
diye başlıyor bilet fiyatları..
Kombineye 975TL saydık, tek maçta neredeyse 3'de 1'ini çıkartmış olacağız bu fiyatlarla.. Şehir dışından gelmeye kalksa birisi, uçak/otobüs masrafından daha çok ödeyecek neredeyse bir bilete..
Eskiden Eski Açık tribünü, İnönü'nün en ucuz tribünü idi, Yeni Açık ile aralarında fiyat farkı konardı.. Bir iki sezondur, bu farkı da iptal etti yönetim, şimdi iki tribünün de bilet fiyatları can yakıyor harbiden..
Ve sanıyorum, Beşiktaş Tarihinde bir rekordur bu fiyatlar. Ben hiç hatırlamıyorum, Açık tribünler ile Kapalı Alt tribün arasındaki fiyat farkının 130TL olduğunu..
Bunun tanımı işin bokunu çıkartmaktır, yasal karaborsacılıktır.. 30Bin vaad ettiğiniz primlerin bilançodaki borç tarafı karşılığıdır.. Yönetimin taraftarına ..neliğidir..
Yazıklar olsun size,
Seneye kombineleri de koyun 2 milyardan, derbilerde de Yeni/Eski açık 1 kağıt olsun, temiz..

Şimdi bakın bakalım tribünlere, görebilecek misiniz bağıran taraftarı takım kötü giderse ?


taksim

Trabzonspor'u Ancak BATMAN Şampiyon Yapar!..


Dün tv'de gördüm, Ersun Yanal istifa etmiş.. Ha iyi olmuş.. Beter olsunlar, orası ayrı.. Ersun Yanal'ı da hiç sevmem orası da ayrı..
Ama objektif bakalım, adama harbiden çok yazık ettiler.. Ölmüş bir Trabzonspor'u, doğru sayılabilecek transferler ile uzun süre şampiyonluk potasında götürdü, bir iki maç üst üste kaybetmese, belki şu anda ligi bitirmişlerdi bile. Gülen yüzler, kolbastılar, plakanın dakikası gelince bırakılan balonlar falan güzel gözüküyordu uzaktan izleyene..
Şimdi bakınız, Trabzonspor 3. Sırada, UEFA kupasına gitmesi neredeyse garanti.. Bir ihtimal, Şampiyonluk şansı da bulunuyor, Şampiyonlar Ligi'ne gitme olasılığı kadar.. Ama camia ne yapıyorsa, adam kalkıp istifa ediyor, böyle bir ortamda..

Yazık ettiler, kafadan bir iki sezonlarını daha çöpe attılar..
Ve belli oldu ki, bu takımı ancak, Batman şampiyon yapar, yapana kadar da tüm şehri doğrar..

Yine Düştük Yollara, Yollara, Yollara..


Aslına bakılırsa, çok güzel deplasman oldu.. Tanıdıklar ile gidince sohbetin, makaranın, alkolün tadına doyum olmuyor.. 3 puanın da, lezzete lezzet katmasıyla , o sıkışık sayılabilecek koltuklar kanepe, sigara dumanının hakim olduğu otobüsün içi de Belgrad Ormanı kadar oksijen dolu gözümüzde.. Yegane problemimiz, aşırı yorgunluk..
Ama illaki, her deplasmanda, bir bekleme/eziyet çekme safhası yaşanıyor. Kimisinde bu biraz daha ufak atlatılırken, bazısında da adamın anasını ağlatıyor tek başına..
Dün Eskişehir'de olduğu gibi..
"Stadın deplasman taraftarına ayrılmış tribünü için, "çimlere paralel olarak eğimi ayarlanmış, ayıp olmasın diye de üzerine ikişer ikişer koltuk serpiştirilmiş inşaat iskelesi" şeklinde bir tanımlamayı rahatlıkla uydurabiliriz, uydurduk hatta.. "Ve rica minnet üzerine yapılmış gibi duran bu yapının, giriş-çıkış konusunda problem yaratmaya potansiyeli olduğu da aşikardı..
EsEs taraftarı, ne kadar bağırma ve destek bakımından "rezalet" seviyede olsa da -gayet güzel gösterdiler-, yine de tehlikeli bir şehir sayılabilir, deplasman tarafı açısından. Ancak Eskişehir emniyetinin, şehirdeki sükuneti 1.5 saat boyunca sağlayamamasını sadece kabiliyetsizlik sıfatı ile açıklayabiliriz.. 1.5 saatlik bekletme eziyetinin ardından kapının kırılması da, kesinlikle gerçekleşmesi tahmin edilebilir bir doğa olayıdır, hatta o kadar eziyete rağmen geç bile kalınmıştır.

Dönüş yolunun yol yapımları nedeniyle -hay kısmetini..- değişmesi üzerine, İnegöl'de köfte piyaz ziyafetinin ardından, 23 Nisan dönüşü feribot kuyruğuna dahil oluşumuza da bir -hay kısmetini!- ekleyebilirim.. 2 saat kadar süren feribot bekleyişinde, hiç bitmeyecek gibi duran o sıranın gelmesinin ihtimali, takımın rezil oynarken son dakikada skoru değiştirebileceğine olan umut kadar bile gözükmüyordu o anlarda..
Nitekim, normal yoldan dönsek gece yarısı girmem muhtemel olan yatağıma, saat 4'te, 2.5 saatlik bir uyku için girmek, -6.5 kalkış saati, malum iş- eziyetin genelden özele dönüşünü temsil ediyordu..
Ve şu sıra, otelden çıkış saatimi ne kadar özlem ile beklediğini, uykusuzluktan pelte olmuş beynimin her defasında tekrarlaması da, devam eden özelleşmiş eziyetin son düzlüğü olarak tanımlanabilir..
Son düzlüğün ardından, çekilecek güzel bir uyku sonrasında, gelecek haftaya konsantre olmaya başlayacağız..

Ve umarım sezon sonu, damalı bayrağı ilk gören biz oluruz..


taksim

Kanatlanmaya Hazır..


Aşığız çok fena, yaktık gemileri geliyoruz peşinden yine..
Sabahtan yola çıkacağız yarın, hayallerimiz, umutlarımız ve dilimizde besteler ile..

Seninle Uyanıp Erkenden Yola,

Çıkıp Gitmek Varya, Bir Deplasmana..

Elimde Sigaram, Bir Yarım Bira

Aşkının Tarifi, Yok Bu Dünyada..



taksim

#15

Herkes ayakta, Serdar Özkan yine yerde(!)..

Şaka, Şaka..
Seviyoruz lan sizi..

Afiyet Olsun #3 -Oh Lan!-


Tespitimiz belli.. Bu takım, maçtan önce yemek yeme totemi yapmak zorunda!
Bugün gelen bir telefonla haberini aldım ve yeniden umutlar yeşerdi.. Takım yemek yedi, üzerine Tayfur Havutçu da doğum günü yaptı.. Organizasyonsuz geçen iki haftanın inadına iki parti yediler..
Nasıl sevindiğimi anlatamam..

Afiyet olsun lan, hepinize ..
Oh bee!

Ne alaka diyenlere liste 3 oldu, önce buraya, sonra buraya, sonra da buraya..

İnönü'de "Soğuktan Donma"Ödülleri Sahiplerini Buldu


Dün gece, karasal iklimin hüküm sürdüğü Eski açık tribününde maç seyredenler, uzak ara farkla "Soğuktan Donma" ödülünü kazandılar.. Maç sonrasında, sıcacık evlerine giden taraftarların, saat geçmesine rağmen o üşümeyi üzerlerinden atamadıkları görüldü. Ayrıca, Eski Açık tribününde bazı taraftarların da, maçın uzamaması konusunda totem yaptıkları, ancak bu totemin elenmemekten çok, daha fazla üşümemek için olduğunu itiraf ettikleri öğrenildi.
Gecenin süprizini, en az Yeni Açık tribününde maç seyredenler kadar üşüyen, Kapalı Alt-alt bölümde maç seyredenler yaptı. Hatta bu grup, üşümekten zevk aldıklarındandır sanıyoruz, bir ara Kapalı Alt tribününde maç seyreden herkesi aşağıya çağırdı, çağrıya kulak veren bazı taraftarların, yağmur alan uç bölüme inip, bestelere eşlik ettikleri gözlerden kaçmadı.. -gelin beraber üşüyelim!- -bkz. Dolmabahçede Üşümek Güzeldir- Yapılan incelemeler sonucunda, Soğuktan Donma dalında ikinciliği iki tribün aralarında paylaştılar..
Maç boyunca sağanak yağan yağmurun etkilemediği Kapalı Üst tribününün tamamı ve "kutu" diye tabir edilen alan, yine en az üşüyen tribün olarak 90 dakikayı tamamlarken, bazı taraftarların da ortamın gazından mütevellit üzerlerini çıkarttıkları tespit edildi... Stadın "üşüyen" diğer tribünleri, bu harekete sessiz kaldığı gözden kaçmazken, Kapalı Alt tribünde "Ciğerci" lakabı ile tanınan abimiz, yine belden yukarısı çıplak bir vaziyette maçı tamamladı.. Devre arasında, Eski Açık tribününün Kapalı Tribün tarafında kalan bölümündeki taraftarlar, Kapalı Tribüne sızmaya çalışıp, "Yönetim Açığı Kapalıya Al" şeklinde sloganlar attılarsa da, o sırada "yönetim tarafı" koltuklarında olmadığı için bu çağrı cevapsız kaldı.. -Lakin "yönetim tarafı" orada olsaydı, değişen bir şey olacak mıydı, bilemiyoruz.-
...
90 Dakika öncesinde ıslak, estiren ve üşüten bir hava vardı..
90 Dakika içerisinde sağanak yağışa dönüştü ve hiç durmadı..
90 Dakika sonrasında yarısı dolmuş tribünlerin yarısından fazlası, "çok üşümüş" seviyesinden çok daha fazla üşümüştü..

Ödül töreninin ardından temsili kardan adam eritildi ve şampiyonlar, Beşiktaş besteleri mırıldanarak saçlarını kuruttular, ıslak çoraplarını kuru olanlarıyla değiştirdiler..
bla, bla..


taksim

Dolmabahçede Üşümek Güzeldir ..


Yağmurlu havalarda mabed bambaşka oluyor .. Her hali gibi, sicim gibi ıslanırkende orada olmanın duygusu tarif edilemez..

Yine yağmurlu, havası soğuk bir günde çıkacak takım, kapalı ile yeni açığın birleştiği yerden çimlere.. Bağıran taraftar -kemik tayfa- karşılayacak 11'i tribünlerden..

Sağanak devam ettikçe yağmurlu bir günde görecek üst, çubuklu formayı anlatacak alt..
Şeref Stadında ıslanmak da güzeldir..
Bekleriz..

20:00
Beşiktaş - Ankaraspor

JustinTV'de Deplasman Keyfi..


Eskilere gidiyor bazen insanın aklı .. Eski anılara, o eski anılarda yaşayan eski insanlara, eski maçlara, gollere, oyunculara..

O eskilerden birinde, uzaktan seyir halindeydim az önce..
Bilgisayar başında, aldığımdan beri doğru düzgün işe yaradığını göremediğim tv kartımın ayarlarını deniyorum sinirli sinirli.. Bir yandan da Tvde bile doğru düzgün görüntü vermeyen 5 milyonluk plastik üzeri aliminyum folyo antenimi sağa sola çeviriyorum, netliği yakalamak için.. Yıl 2000, tarih 1 kasım.. Atatürk kupasında Galatasaray ile oynuyoruz finalde..
O zamanlar, 56K internetlerimizin yegane eğlencesi, -tv kartın var ise- cine5'i kırmak.. Fred Çakmaktaş logolu bir programdı yanılmıyorsam, adını unuttum tamamen, neyse..
Maç boyunca alamıyorum görüntüyü net olarak.. Arada bir ses düzelir gibi oluyor, ses süper gelince yayın bozuluyor, yayın izlenebilir olsa ses kaçıyor .. İlk golü izleyip izleyemediğimi hatırlamıyorum ama, Pascal'ın topuğuyla maçı kopartışını tesadüf ayarıyla net izliyorum, sevincime anten ortak oluyor, hareketin bereketi sayesinde antenin düşmesi ile yayın komple kesiliyor, ben de maçı bırakıyorum aldık diye.. -Pascal'ın 2. Golü için Buraya.. - Zaten 90'da galatasaray gol bulmasına rağmen 2-1 ile dönüyoruz Ankara'dan..
-Pascal 1 Gol, 1 Asist bu arada.. -

Aradan 9 yıl geçti, o zamandan bu zamana..
Cine5 yerini tele10'a, onlar da bayrağı yeni kurulan digiturke verdi bu zaman içerisinde.. Ayna yansıtınca çözülüyor, ben izleyince anlıyorum oğlum, bi program var acaip çözüyor şeklinde efsanelerin dolandığı bir dönem, -+18 Kuşağının dialoglarını yazmiyim- yerini abi maçın linki var mı ? şeklinde soruların sorulduğu digital-platform çağına bıraktı..
İlk zamanlarında çözülemeyen bu yeni teknoloji de, aynı yeni teknolojiye karşı galip gelemedi ve artık her internete girebilen bilgisayardan, her maçı izleyebilecek bir duruma geldi futbol izlemek isteyen ama para vermek istemeyenler..
JustinTv diye bir site, tüm maçları yayınlattırıyor.. Bilgisayarların ekranlarından, yayın donarsa diğer kanala geçip bağlantını deneyebileceği bir kişisel ligtvsi var artık herkesin..
JustinTv'nin ilk çıktığı zamanlar yayınlar çok kaliteli gözükmese de, artık HD kalitesinde -ordaki ufak ekrana göre HD tabi- yayın yapanlar bile var.. Olay abardıkça abarmaya devam ederken, biz de monitör başında tam ekran futbol şöleni yaşamaya devam ediyoruz. Siteyi yapanların, ortaya bir de chat ekranı koyalım da, çocuklar yazışsın diye düşünerek ayarladıkları sohbet bölümü ise, dillere destan.. Küfürün her türlüsü, duyulmamışından en bilindiğine kadar orada mevcut.. Pozisyon değerlendirmeleri, yurdum insanının yaratıcılığını ortaya koyuyor.. Hemen hemen her maçta mevzu var chat ekranında, sanal delikanlılar için birebir.. Ayrıca, rahatsız olup da bu ne lan küfür izlemeye mi geldik, maç izlemeye mi diyen olursa diye de, site yöneticileri pop-up ekranda maç izlenebilme olayını da yapmışlar, onlara helal, Lig-Tv'ye kapak olsun..
JustinTv, bu ortamda tekel gibi görünüyor ama, O'na rakip olabilecek bazı siteler de mevcut.. Onların en bilindiği olarak Atdhe'yi gösterebilirim.. Direk kendi linkleri üzerinden, justin'i bilmemneyi katmadan yayın yapmaya çalışıyorlar.. Yoğunluktan etkilendikleri bariz, büyük maçlarda izlemesi sıkıntı yaratıyor ama, akıcı yayınlarda tercih edilebilitesi yüksek bu sitenin de..

Bir de, justin gibi, mogulus gibi serverlardan yayın yapan maç linklerini uğraştırmadan veren, faydalı siteler var.. Bunlardan da sanırım en babası Rojadirecta .. Sistem Atdhe gibi işliyor ancak, yayınlar için mevcut olan linkler üzerinden maç yayınlarına ulaşılabiliyor, Roja'nın herhangi bir yayını yok.. Ama sitede, Tv yayını yapan programların linklerinden tutun, ücretsiz sitelerdeki, hatta bahis sitelerindeki canlı yayın linklerine kadar her şey mevcut, bir tık ile önümüzde..

Ortada ufaktan bir sektör oluşmaya başladı kaçak ligtv/beleş ligtv konusu altında.. Zamanla, adamlar bir yolunu bulup, parayla satmaya da başlayabilirler, hazırlıklı olalım.. İnanılmaz hit alıyorlar, oradan zaten kesin voleyi vurmuşlardır şerefsizler gerçi :)

Ayrıca, genele vurduğumuz zaman, ligtvcilerin kaybının hatırı sayılacak kadar büyük olduğunu düşünüyorum.. Neyse, fazla uzatmayalım, digiturke son yorumu da İlhan Cavcav'a bırakalım;



taksim

Beşiktaş'ın Kaptanı #4


Tezgahlardı, şampiyonluktu, heyecandı, harraydı, gürraydı derken iyice önemsizleşti konu ama, Beşiktaş'ın, Beşiktaş ile sözleşme yenilemeye sıcak bakmayan bir kaptanı var hala..

20 Nisan oldu, imza göremedik.. Artık anlaşırsa çok üzüleceğim..

Senin Sevgin Bu Dünyada...

Maça yazacak şey bulamıyorum.. Zihinsel anlamda paramparça olmuş durumdayım.. Son kalan bir kaç aklıselim düşüncemi de kaybetmeden uyumak, rahatlamak istiyor bedenim.. Her zaman böyle oluyor demek, Beşiktaş taraftarının klişesi haline gelmeye başladı.. Ya tekerrür etmeyi seven tarihin yapacağı bu aksiyonun önüne geçemiyoruz, ya da hiç alakası yok, iyice paranomanyaklaştık-bu kelimeyi uyduruyor olabilirim-.. -kısadevre-

Tam olarak sıçmış değiliz aslında, hatta korkulacak bir şey yok konumunda bile sayılabiliriz ama, bir endişe de kaplamadı değil bünyeyi bu geceden sonra..
Afedersin götümüzden çıkıyor sanki kaleden her dönen top.. Bir gol atmak bu kadar mı kastırıcı iştir arkadaş?.. Her birimiz birer Abdurrahim Albayrak oluyoruz pozisyonlarda.. Psikolojik kabızlık ismini taktım ben bu yaşadığımıza.. Olmadı mı olmuyor bazen, rahatlayamadan maç bitiyor, sıçamıyoruz psikolojik olarak işte..
Yine başaramadık, kabızlığı yenmeyi bu gece..
Ah Holosko, Ah Ekrem, Ah be Bobo demeden alamıyorum kendimi..
Diğer yanım Ertuğrul'a inanılmaz kızgın.. Böyle adi, böyle kahpe futbol anlayışı yok, boku çıkmış artık bu işin.. Nasıl gaz olmuşsa Ali Tandoğan da yırttı kıçını maç boyunca, helal olsun sana da Ali, Ne üzerinden motive olduysan artık.. Bu dediklerime ya adam naapsaydı versemiydi maçı falan diye cevap gelmesi muhtemel ama, zaten adam gibi çıkıp oynasalar kimseye söz yok.. Hem güçleri hem de kabiliyetleri yeterdi 2 tane atıp geri çekilmeye.. Yapsalardı, çıtı çıkmazdı kimsenin Ertuğrula..
Hakem denilen insan müsvettesine de aslında çok şeyler söylemek istiyorum.. Bir insan nasıl bu kadar osuruktan teyyare olur anlamak mümkün değil.. Bize çaldığını ona da çal, bize verdiğin kartı ona da ver, gözümüzün yağını ye.. Ama işin içinde cinlik olmayacak abi, Erman deyimiyle..
Geri kalanına söz yok.. Takım istiyor, bizi de mutlu eden o.. Maç bitimi kapalının önüne gelip başları önde alkışlamaları yeter.. Olmadı işte, canınız sağolsun..
10 kişiyle, kafa kafaya mücadele verip, galibiyetin eşiğinden de döndüysek, zaten tamamdır.. Varsın, şampiyonluk gelmesin bir sene daha.. Hadi on sene olsun, farkeden bişey yok..

Her kötü biten maçın ardından, 90 dakikanın stresi de kaymak gibi kalkınca bir saat içinde, sarıyor insanı bir romantizm dalgası.. Tıpkı, deplasmandan dönüş yolunda gece, herkes uyurken arkadaki abilerin söyledikleri yavaş tempo nostaljik Beşiktaş besteleri gibi güzel, böylesi de bu sevdanın.. O isyanını kalbine gömmüş, düşünceli düşünceli semte yürüyen sessiz kalabalığı da çok seviyorum kötü biten maç sonralarında..
Gün gelir, bağıra çağıra, şampiyonluk nidalarıyla süsleriz, stadı semte bağlayan Dolmabahçedeki ağaçlı yolun iki tarafını; güneşler açar bizim Siyah-Beyaz vadilerimizde.. Çok da uzak değil aslında canına yandığım mutluluğu ama, belliki çektirecek, kanser edecek ve öldürmeden önce yüzünü gösterecek ışıldayarak..

O günlere sağ kalmak dileği ile..


taksim

Hocaa, hocaa.. #4

Buraya kadarmış..

Özür Dileriz ama..

Bugün, Beşiktaş'a adanmış örnek bir hayatın son bulduğu tarih, 16 Nisan..
Beşiktaşlılık Duruşu'nu özel isim olmasında en çok emeği geçmiş insanlardan birisinin hayatı O.. Disiplini ön planda tutan felsefesiyle, örnek olacak anılarıyla; anlatıldığı kadarıyla bildiğimiz, tahmin edebildiğimiz kadarıyla hayal ettiğimiz muhteşem futboluyla Baba Hakkı..
Ve bugün, O yüce insanın anmasına giden taraftar sayısı toplamı; 2..

Söylenecek söz, verilecek bahane yok.. İnternette, yazılarda, resimlerde 10 numarayız.. İş icraata geldiği zaman Beşiktaş Taraftarı için sokağa çıkma yasağı var..
Ben de gidemedim, bahanem yok.. Üzgünüm, herkes gibi(!).. Ama, kabul etmek gerekiyor artık durumu, böyle bir taraftar olduk..
Biz artık, meşale var gel deyince ağzının suları akan, bir tarafımı ye fener/bir manitam olsa bestelerinde boğaz patlatıp Gündoğdu'ya çok yoruyor diyen, semt ismi olarak bile aklımıza gelmeyen "vefa" kelimesini tamamen lugatından silmiş bir taraftarız..
Gün itibarı ile özetimiz budur..
Şimdi sessizce dağılabiliriz..

taksim

Emniyet ve Alen Markaryan


Zor tabi hazmedebilmek böyle bir görüntüyü, öyle bir gün yaşadıktan sonra.. Orada olan bilirdi o gün olanları, gaz bulutunun içinde nefes almadan duramayıp, içine çektiğini kusmayı da başaramamayı.. Olayın sinirini hala dahi üzerinden atamamışlar bile olabilir ayrıca, doğaldır..
Şeref Bey'de bir protestoda başlayıp, deplasmanların fenomeni haline gelmiş "çevik kuvvet beyaz desene" tezahüratını bile tarihe gömecek kadar güçlü bir etkisi de vardır yaşananların ki, Kocaeli'de yapılmaya kalkışıldığının akabinde susturulmuştur..
Düne kadar genel görünüm, artık Beşiktaş Taraftarı ile emniyet güçleri arasında bir husumetin başladığı gerçeğidir. Kayseri maçında sahaya çıktıklarında tepki ile karşılaşan çevik kuvvetcikler, bundan sonra tribünden -müdahale edilemez/edilmesi zor bölge olduğu için o kadar rahat olarak(!)- her görüldükleri vakit tepki ile karşılaşacak duruma gelmiştir, aksinin iddia edilmesi güçtür.

Gelelim bugüne.. Eskilerden çok şey değişiyor tabi.. Geçmişten dinlemiş olduğumuz hikayeler, hararetli zamanlar ve kendine dahi karşı durabilen bir asi ruh yok artık.. Tribünde işler politikalar üzerinden yürütülüyor.. Tribün-Yönetim, Tribün-Emniyet, Tribün-Tribün arası ilişkileri hep bu politikalar belirtiyor..
Ayrıca, günümüzde bir "Polis" gerçeği var.. Pek çok teknik donanım ile tüm yaşananları kontrolü altında tutabilen bir "gerçekten" söz ediyoruz.. İstediğini yapabilecek bir polis gücü.. Tepki olarak karşısına çıkabileceğin bir platform yok. Aldığın cezalara itiraz edebileceğin bir mecra yok.. Hal böyle olunca, elinde jopu, belinde gazı, ayağında kocaman postalları ile seni kovalayan acaip'lerden kaçmak/kendini savunmak için tek varlık, kaldırım taşları ve depar gücün..

*Resim terso ama değişik :)

Dağılmasın, Alen abinin ziyaretine dönelim.. Ben de ilk okuduğum zaman şaşırmış ve çok sinirlenmiştim ama, bir de bu politikalar yönünden bakmak lazım konuya diye düşünüyorum. Böyle bir hamle yapmak, gergin ortamı biraz da olsun yumuşatır düşüncesi ile gidilmiştir oraya sanıyorum.. Ayrıca, gördüğüm yorumlarda herkes Alen şöyle Alen böyle yazmış ama, Alen abinin kendi iradesi ile taraftar adına açıklama yapmaya yetkisi yok..
ÇARŞI olarak gösterilen resmi vasfı bulunmayan bu topluluğu bir kurum olarak ele alsak, Alen abinin sıfatı basın sözcüsü olurdu, ötesi olmazdı..
Her zaman bir alınmış karar vardır, Alen abi o kararın sesi olur.. Ve yine bir karar alınmış, Alen abi o kararın sesi olmuş, çünkü herkes O'nu tanıyor..
Aynı Alen abi, Kayseri maçı bitimiyle birlikte polislere gelin dalın çağrısı yapan bir besteyi söyletmeyi de denemişti.. Taraftar bekleyecek diyordu setten ama, içerde polis kalmadığından fazla ilgi toplayamadı icraat..

Medya, özür ziyareti diye atmış başlığı, işlerine geliyor böylesi çünkü, hitlerini arttırıyor sansasyonel başlıklar.. Çünkü bu ülkede bir olayın haber değeri taşıması için ses getirmesi gerekiyor; onlar da aynı ortamda konuşulan diğer konuları olmamış gibi göstermekte tereddüt etmiyorlar.. Ne de olsa "Alen özür diledi!", "Çarşı Geri Vites Yaptı!".. Vay anasını sayın seyirciler?!

Büyük bir ihtimalle, bu ziyaretin asıl amacı Bursa maçı idi.. Ne olacağı, ne biteceği belli değil.. Gelmezler ise, 16. dakikada yine gözler tribünü tarayacak.. Gelirlerse? ... İşte gelirlerse ne olacağını kimse kestiremiyor.. Diğer yanda, yeniden yürüyeceğiz dedikoduları dönerken, tribün içi gerginlik Kocaeli maçı ile zirveye çıktı; duyduklarımız rüzgar değilse -umarım öyledir-, iyi şeyler beklemiyor kapalı tribünü önümüzdeki maçlarda..

Ben de kabullenemiyorum bu ziyareti ve çıkan haberi, evet.. Ama böyle bakmak gerekiyor sakin kafa ile ateş püskürmeden belkide.. Artık her koşulda polisler ile arayı sıcak tutmak zorunlu bir durum.. Artık yapılabilecekler sınırlı..
Belki ben yanlış yorumluyorumdur ama gördüklerim ve bildiklerim aslında -bunu söylemek istemezdim- doğru iş yaptıklarını söylüyor..
Karşı görüşü olanlara da şimdiden hoşgeldin diyelim, yorum yaz buttonu sizindir..

taksim

Yürür müyüz Hocam ?


BEŞİKTAŞ Teknik Direktörü Mustafa Denizli, taraftarların Bursaspor maçı öncesinde de yürüyüş yapma istekleri ile ilgili "Zaten hep birlikte yürüyoruz. Gerekirse de birlikte yürürüz" dedi.
Vay be hocam, ne kadar çabuk unuttunuz bir hafta önce yaptığınız açıklamaları ?
Semtte duracaktınız hani ? Gönlümüzü yapacaktınız hani ?
O otobüste bulunanların her biri için ölmeye hazırken biz, beş metre çevresinde polis dayağı ile hızla stadına giden bir takım otobüsünden ötesini görememiştik, sesimizi de çıkartmamıştık gerçi bu mevzuya..
Oysa siz, 15 dakikayı bize çok görmüştünüz.. Olacakları bilmenize rağmen takımı aynı saatinde çıkartmıştınız Ümraniye'den.. Hatta kazanamasaydık belki, mazereti de taraftara yükleyecektiniz, olaylar da pekiştirici olacaktı..
Bilmiyorum hocam, ben pek yemiyorum böyle açıklamaları.. Sonradan cıvıtacaksanız yine, hiç gelmeyin, kendimiz yürürüz..

Başkanlar, Lost mu İzliyor ?


Biri çıkmış, endişeleniyorum "bizi çükertecekler" diyor, diğeri kalkmış "ikimize birden yükleniyorlar, bizi indirecekler" diye maç sonu demeç veriyor, bizim başkan desen "Okan Bayülgen'in Medya Arkası" gibi tv'den gerçekleri açıklama derdinde..
Hayır, nesiniz, kimsiniz, neyin peşindesiniz anlamıyorum ki ? Bu kadar büyük lobileri olan, kendi iş çevrelerinde dünyaları değiştirebilen kocaman Godoman klüp başkanları, niye küçük emrah edebiyatına girersiniz iki kötü skorda ?
Ulan adamlar Lost diye dizi yaptılar, izlemeyen kalmadı.. Bu kadar farklı senaryo çıkmadı meydana; o kadar dolap dönmesine rağmen dizide..

Hay Dharma Initiative bipsin sizi..
Hay Hurley düşsün kafanıza..

E mi !..

Fm2009 - Bury FC #2

Bir iki hafta önce, Fm2009 oyununda İngiltere 2. Liginden Bury takımı ile yeni bir kariyere başlamıştım. Sezon öncesi yazısı için buraya ..
Devre arasında yazma fırsatı bulamadım, hazır rahat bir haftasonunun son saatlerini yaşarken, bir kaç kelam edeyim kariyerin durumu ile ilgili..
Sezonun ilk maçları ile beraber, gol yemeyen, takım halinde saldıran ve orta saha oyuncularının bile gol atma konusunda başarı sergilediği, sağlı sollu baskı ile istediği an skoru değiştirebilen bir takım olduğumuzu göstermiştik. Ta ki, kalecimiz John Ruddy'nin 3 aylık kira kontratı sona erene kadar..
"Kendisi genç olmasına rağmen müthiş yetenekli bir kaleci, orta halli veya düşük seviyede bir takım var ise, kiralanmasını kesinlikle öneririm.. "
Kaleci takımına dönene kadar kopartamadık liderliği bir türlü.. Arada bir 5 puanlık farklar görsek de, söküp alamadık 1. sırayı diğerlerinden.. Hal böyle olunca, uzak ara en az gol yiyen takım ünvanımıza rağmen 3 puan farkla liderlik koltuğunda bulduk kendimizi ilk devre sonunda..


İkinci yarıda transfer ettiğimiz kanat ve bek oyuncuları ile birlikte artık tam çıkışı yapıp işi çözeriz diye bakıyorduk sezona ki, işler tersine gitmeye başladı.. Kaleci hatalarından yenilen goller, puan kayıplarına sebep oldu üst üste.. Defansımız sağlam ama yavaş bir defanstı, hızlı hücum oyuncularına sahip bir kaç takım ile ard arda oynayınca bozuldu tüm sihir.. Sonunda, zorlu bir deplasmanda -unuttum kimdi, ayrıca kaza geliyorum demişti!- alınan çok farklı mağlubiyet oyuncuların morallerini de sıfıra indirdi ve takımı liderlikten etti.. O günden sonra bir daha liderliği göremedik..
"Özellikle takım konuşmaları konusunda oyun bayağı hassas, böyle kritik zamanlarda çok dikkat etmek gerekiyor. Olumlu konusmalar pozitif pek katkı yapmasa da, olumsuz ve sinirli konuşmalar acaip moral bozuyor"..

Hiç konuşmadan soyunma odasından çıktığım o farklı deplasman mağlubiyeti sonrasında, takımın peşi sıra aldığı galibiyetler sayesinde yeniden havayı bulması kısa sürdü, iyi de oldu aslında..
Ama bir türlü liderliği alamadık Bradford takımından.. Onlarla oynadığımız ilk yarıdaki maçı, dışarda 2-1 kaybetmiştik ve fikstür yine bir Bradford maçını gösteriyordu son haftalar yaklaşırken.. Aradaki puan farkı 2 idi, içeride kazanmamız halinde şampiyonluğun ayak sesleri duyulmaya başlayacaktı..
"Maç öncesi semtte süper bir hava vardı, taraftarlar takımı tesislerden stada kadar götürdüler konvoy eşliğinde.."

Ne var ki, ilk yarım saatte yenen 3 golü -evet oha!- kalemizden çıkartamadık, 3-0'dan 3-2'yi bulmamıza rağmen, defanstaki açıklar 4.'ye sebebiyet verdi bir kornerden.. 2-4'lük mağlubiyet şampiyonluğa el sallamamıza neden oldu, ancak Bury ve Bradford'un kafa kafaya, fakat alt taraftan kopmuş vaziyette gidiyor olması, 1. Lig yolunda rahat olmamıza sebebiyet verdi..
Nitekim, son haftalarda yeniden umutlar yeşerse de şampiyonluk için, ikinci yarının başında liderliği alan Bradford, Coca Cola League 2'nin şampiyonu olmayı başardı.. İkinci sırada yer alan takımımız Bury de, çok uzun yıllar sonra League 1'de oynamanın tadına varacaktı gelecek sezon..


Sezondan akılda kalan, 2.01Cm'lik Stoper Ben Futcher'in 8 gollük performansı -hepsi korner-, Etuhu-Bishop ikilisinin takımı sırtlamaları, "Gol Kralı" olan Bishop ve "Asist Kralı" seçilen Baker'in taraftarı gururlandırmaları ve farklı mağlubiyetler ile sonuçlanıp takımı kısa süreli krize sürükleyen iki talihsiz karşılaşma idi..

...

2009-2010

Yeni senenin ilk amacı olarak League 1'de tutunmayı belirledik. Takımın tatilden dönmesi ve transfer sezonunun da açılması ile beraber, geçen sezon takımda oynamayan/yetersiz tüm oyuncular ile yolları ayırdık ilk iş olarak. Hem yıllık maaş bütçemizi rahatlattık, hem de bir üst lige çıkmanın getirdiği maddiyatı transferlere doğrudan harcayabilme fırsatını yakaladık.. 1. Lig kalitesine yakın isimler ile anlaştık sezon öncesinde..
"Maddiyattan bahsediyorum ama bir bok değil hani, 200.000 €'dan bahsediyoruz, ama takım için hazine gibi bir para bu, çünkü geçen sene kuruş yoktu.."
Transferlerde, yere sağlam basan, güçlü orta saha oyuncularını seçtik özellikle ve geriye düşsek dahi baskı kurabilen bir takım yaratmayı amaçladık.. Ligde kalmak hedefi ile oynayacağımız için, daha güçlü, yenilmesi zor bir takım oluşturmayı düşündük hücumdan/gol atmaktan ziyade..
Porto'dan gelen orta saha oyuncusu, genç N.Coelho, Liverpool alt yapısından transfer ettiğimiz kaleci Hansen, Middlesbrough'un transfer listesine koyduğu sol bek Bennet ve Sevilla'nın önerdiği sözleşmeyi reddederek serbest kaldıktan sonra, allem edip kallem edip takıma kattığımız yaşlı kurt J.Navarro, bu sezon için kilit isimlerimiz olacaklar.. -Amin!-


Ligin başlamasına az bir zaman var ve yine takım oldukça ümit veren bir futbol gördük hazırlık maçlarında. Forvete takviye yapmadık pek ama orta sahanın hücum gücü ve kanatlar bu açığı kapatacak diye umuyorum. Bekleyip göreceğiz..
"Ayrıca geçen sezon M.City'den kiralık gelip takımı taşıyan Etuhu, bu sezon tekliflerimizi reddetti, kendisine verdiğim tüm emekler haram olsun, it herif.. "

Merak ediyorum, League 1'de tüm maçlara yenilmemek üzere çıkacak takımımız nasıl bir grafik sergileyecek.. Sezon arası veya sezon bitiminde yine yarı-detaylı izlenimleri aktaracağım, şimdilik Bury semalarından bu kadar..

taksim

#14

Çekemedim fotosunu ama anlatmazsam olmaz, bugün mecidiyeköyde gezen galatasaraylılardan birinin sırtında "10 Aziz Yıldırım" yazıyordu.. Çözemedim, çözebileceğimi de sanmıyorum
:)

Sen Benim Beyazlamış Saçım..


Herşeyin yolunda gitmiş olması ister istemez canımı sıkıyordu birkaç gün öncesinden, ben öyle herşeyin istediğim gibi gitmesine alışık bir insan değilim. Bir şeyler ters gitmez ise, bir şeyler ters gidiyor veya gidecek demektir, bu benim hayatımın müdahale edemediğim yegane kuralıdır.
Önce "bilet", sonra "tren organizasyonu", son olarak da "stada giriş" problem çıkarmayınca, sahaya çıkacak 11'den korkmaya başlamıştım. Nitekim daha maçın başında canlar sıkılmaya başlıyordu.
Teknik taktik tartışacak değilim, ama ilk yarı için genel olarak rezil sıfatını kullanabilirim. Ernst dahil, oyun oynama adına hiç bir şey yapmadık.. Devre arası ile birlikte sahadaki gerilim, içeri ancak giren tayfanın sıkıştırması ve diğer dillendirilmesi hoş olmayacak mevzular ile birleşince ister istemez tatsızlık yaşatıyordu taraftara.. İlk yarı ile moral/gaz dengesini tamamen yitirmiş taraftar, -bunu söylemek istemem ama- çıkan kavganın da ateşlemesi ile ikinci yarıya iyi başlıyordu, devre arası 35 dakika içerden çıkmayan muhtemel fırça yemiş Beşiktaş Takımı gibi..

Dakikaların önüne set kurup durdurmak isterdim 60'dan sonra, zira çok çabuk ilerliyordu adi.. Sinirler param parça, aptalca düşülen ofsaytlar bıçak gibi saplanıyordu kalplere, isyan geliyordu bir yerlerden, hissetmek kolaydı.. Saldırı vardı ama yıkılmayan defans, köşeden çıkan toplar sinir bozuyordu, hüzün artıyordu gerginlikle beraber, böyle olmamalıydı..
70'li dakikalar sinsi sinsi kıkırdamaya başlamıştı solumuzdaki skorbord üzerinden..
Kötü bir haftasonunun ilk çizgilerini çizmeye hazırlanıyordum bende beynimdeki tuvalde.. Bir an yeni yeni duymaya başladığım, "olum senin kafada fazla beyazın var lan, oha bu yaşta" "tek tek ama var, aha bak burda, burda.. " şeklindeki tepkiler aklıma geldi, kendi "içsesim" de karşılık verdi akabinde; "ulan sen de bu takımı sevsen, senin de olur.. Kolay mı Beşiktaş'lı olmak ?"

Aldığım nefes git gide daralırken, sağ tarafımda tribünün yönlendirici tayfası bir şeyler bağırtmaya bağırıyorlar ama, vücut istese de çok fazla çıkmıyordu iki dudak arasından ses işte.. Olmayacak gibiydi, saha ile iletişimimi tamamen kesmek üzereydim artık, geleceğe değil de, geçmişe odaklanmak istiyordu beyin, fakat "geçersiz işlem yürüttü" hatası veriyordu kendi kendine mutlu günleri istedikçe hayal alemimde..
Soldan İbo'ya bıraktı o sıra Yusuf, içeriye baktım İbo kesmeden önce bende, kim var diye ortalayacakmışım gibi.. İyi kes ooluuaamm, hadi iboğğğ sesleri geldi arkalardan, ibo doldururken içeri..

Düdüğü duydum sadece hengamenin ortasında, penaltıydı, ilk kez gol olacaktı.. Biliyordum..
3 Puan'ın habercisiydi..

Köşeye bırakırken Zapo, sevincinden birbirine vuran herkes ile birlikte alıyordum ben de oksijeni.. Tamamdı artık, gerisi geliyordu ..
Daralan ciğerler yeniden açılmıştı.. Kemerleri bağlamadan uçuşa geçiyorduk artık..

Alen ellerini kaldırdı santra ile beraber, tüm eller havada kilitlendi ...
Şşş yaptı.. Bir saniyeliğine sessiz kaldı tüm dünya...
Ve o sessiz dünyaya haykırdı aşıklar..

1
2
3...


taksim

Mesai Başlıyor, Aç Kanatlarını..


Geçen hafta psikoloji bakımından zorlayıcı bir haftaydı gerçekten.. Besteler söylerken boğazımızda düğümlenen biber gazlarının, bir nebzesini yutabilelim diye arkamıza baktığımızda, yönetimin de o gazcılarla beraber üzerimize geldiğine şahit olmuştuk. Sinirimizin akabinde stres dolu hentbol maçı da iyice mahvetti bu bünyeyi iki günde..
Şampiyonlar Ligi'ni bile takip etmedim yatışmak için, yollarda beynim arasa da kafamı ters yana çevirdim mavili POLİS yazılarını gördükçe.. Normalde bugünden kampa girmem gerekiyordu mental olarak, ama hala hazır değilim sanki maça, bir boşluk var gibi..

Neyse, bekliyordum bilet konusunda yaşanacak sıkıntıları ama, bu kadar belirsizini de görmedim açıkcası. Zaten adamlar biletix ile çalışmıyorlar... İnsan bir tarih verir, bir yol gösterir. Bir avuç yer ayırıyorsun Beşiktaş taraftarına, o çıkan biletleri de satışa çıkartıyorsun el altından. Yarısından çoğunu -*Taraftar Arası Spoiler*- Kocaeli taraftarı almış karaborsa yapıyor, yarısı İstanbul'a gidiyor, abiler araya giriyor falan oluyor filan oluyor -*/spoiler*- ..
Aslında her deplasman bu iş böyle, hiç şaşırmaya gerek yok.. Şaşırdığım nokta, bu kadar kısa sürede bilet problemini halletmiş olmamız.. Daha eziyetli, koşuşturmacalı, heyecan dolu bir bilet kovalama serüveni beklerken, icraatı denediğimizin ilk günü Kocaeli'den gelen "biletler tamam" mesajı garibime gitti, belirtmek isterim.. :)
Bok yemenin arapçası durumun özeti, neyse ki aldık biletlerimizi yarın yollardayız yine uğruna..

Gökhan Zan, Nobre vs. oynamıyormuş.. Benim ideal kadrom sahada olacak sanıyorum. Çift forvet mevzusundan vaz geçmez ve Yusuf-Delgado kumarını yeniden denemez isek, yarın Holosko-Bobo ikilisini ilerde seyredeceğiz, mutlu olacağız..

Kocaeli evet, güzel takım.. Ligde kalmalarını isterim açıkcası.. Taraftar bakımından da, en azından deplasmana gittiğimiz zaman kontra'laşacağımız türden fanatikler.. Galatasaray üzerine feneri de yenince deplasmanda, sıkı takım oluverdiler.. Liglerin klişelerinden olan "Son haftaların zor takımarından" sınıfının lideri olarak devam ediyorlar ama geçen hafta fena patladı lastik. Belki kazansalar, Ankaragücü'nü iteceklerdi dibe doğru.. Bize gazlayacaklardı, orası ayrı.. İki ucu boklu değnek şimdi hangisini isteyelim, di mi ?
Küçümsemeyesice olmak istemiyorum, kısa kesiyorum rakip analizini ve bir taraftar klişesi ile bitiriyorum maç öncesini..

"Beşiktaş'sın sen, kocaeli'yi de, hakemi de sokarsın kaleye, alırsın 3 puanı, dönersin İstanbul'a.. "

Biz de yakarız meşalemizi gişelerde şehre girerken..
Şampiyonluk nağmeleriyle güneşi bekleriz Cumartesiye bağlarken, bir elimizde biramız, boğaza karşı semtin bir köşesinden..

Siyah ve Beyaza..

taksim

Batuhan ve Kızlar


Hurriyette bugün bir haber çıkmış. Haber için buraya. Batuhan'ı, yakan foto şeklinde deklare edilmiş bir foto. Resimde Batu garip bir hareket yapıyor, sağında ve solunda tam Facebook pozu veren toplam 3 adet kız var.
Ben bu resimde bir gariplik bir Batu'yu yakacak hareket göremedim. Arkaplandan mütevellit, kızlardan bir tanesinin veya Batuhan'ın evinin olduğu da aşikar. Tv de tüplü gibi gözüküyor. Normal bir ev ortamı, arkadaşlarla toplanmışlar..
Ama, bizim memleketimiz poz veren bayan'ı o..pu diye deklare etmeyi çok sever. Üstüne bir resimde 3 tane kadın mı ? Oha, kesin o..pudur..
Ben üzülüyorum, o kızlar veya aileleri bu haberi görünce ne hissedecekler, o süper modern babalar kızlarına ne muamelesi çekecekler ..

Anam, ortadaki adam da Batu zaten.. Yandın olum sen, bundan sonra hacılarla resim dahi çektirsen kurtulamazsın..
Sergen Yalçın'ın yolu hayırlı olsun sana..
Allah bu medyanın da belasını versin..

Ülker, Yeter !


Resmi site şok etmeye devam ediyor.. Ülker sponsorluğunda futbol neredeyse biz oradayız kampanyası yapıyorlarmış.. mış.. mış..
Asıl bomba şurası, "taraftarlarımıza antrenman izleme ve forma imzalatma kampanyası"
Bu ne lan ! ..
Zamanında fulyada "öğleden sonra sorumluluğu" olan antreman izleme, şimdilerde kampanyalar dahilinde taraftara hediye ediliyor..
Vay böyle işe, vay..
Yakında cipslerden de çıkarız..

Endüstriyel Futbol, Kahrol..

Hoca, Sofrayı Kur Artık..


İçimde bir sıkıntı oluşuyor yavaş yavaş. İnterneti her açtığımda bakıyorum resmi sitenin haberlerine, göremiyorum.
Rutine dönüştürüp, her hafta yaptıkları topluca yemek yeme olayını bu hafta yapmadılar hala. Hafta bitiyor, Cuma geldi çattı neredeyse.. Artık birisi çıksın ısmarlasın şu yemeği.. Doğum günü olsun, birisinin bişeyi kutlansın, dışarıdan köfte falan söylesinler, ne bileyim.. Ama şu totemi bozmasınlar.. Zaten kafamız darmadağın, gemileri yakıyoruz yavaştan şampiyonluk nağmeleri ile.. Her türlü Totem'e ihtiyaç var böylesi zamanlarda..

Strese giriyorum lan olmadık yere.. Biz mi sipariş edelim tüm takıma adana/urfa/köfte ..

Allahım kafayı yiyecem..

Oha, ne alaka diyenler önce buraya, sonra buraya..

Başından Sonuna Meşale Şov

Şairler Parkı ve Askapuska sunar..
:)

Arılar kadar balın var, peki kuş kadar aklın ?


Futbolcu olmak öyle herkesin yapabileceği bir iş değil. Yeteneğinden çok şansın olmalı bu konuda.. Beşiktaş'ın çocuğu olarak doğmuş Beşiktaş'lı bir babadan mütevellit.. Boy varmış 1.90'lara daha 16 yaşında iken, -şimdi 1.96- yeteneği hemen fark edilmiş ve Paf takıma fazla gelmiş oynadığı futbol.. Yaşıtlarına fazla gelmiş yüksek fizik gücü.. Genç Milli takıma bile fazla gelmiş attığı golleri..

Adını taa İngiltere duymuş, M.City resmen istemiş, Bizimkiler vermemiş.. -İyi de yapmışlar-
17. Yaşının sonbaharında A takıma katmışlar seni.. Şu fırsata bak.. Tek problemin davranışlarınmış, sürekli seni savunmamıza rağmen her hareketin ilgi çektiği kadar da tepki toplamış.. Kendini düzeltecek demişiz, seni eleştirenleri biz eleştirmişiz daha gençtir diye..
İsyanın doruklarındayken kadıköy semalarında, sana kızmak yerine yumruğumuza kızmışız ısırırken sinirden, bugün yazamadı ama, elbet yazacak bir gün demişiz..
Nitekim 90+'ları oynarken Antep'te, klasın allahını göstermiş, skorborda inat 90'a bırakmışsın topu.. Almışsın artık sazı eline.. Formayı da bırakmayacağın günler yaklaşmış.. Sen kendine bişeyler katarken sahada, medya sana oynamış, osursan olay olmuş.. Olur demişiz.. Yapar..
Denizli gelmiş.. İşler değişmiş olsa da yeni bir fırsat doğmuş bu uzun kariyer için..
Büyük denize daha ufak gelen koca adam için, ufak suların Efsanesi olma fırsatı çalmış kapısını Batuhan'ın..
Taraftarları seni bağırlarına basmış kısa sürede, içerdeki maçlardan önce 3'lü çektirmişsin her 90 dakikadan evvel.. İlk 11'in vazgeçilmezi yapmış seni Atom Karınca.. Takıma girdiğin gibi yakalamışsın ivmeni, durdurulamayacak bir çıkışın ilk adımlarını atar duruma gelmişsin, bizler de her Eskişehir'in golünü sorar olmuşuz Batu mu attı ? diye..

....

Çok kısa bir süre geçmiş olmasına karşılık, bu kadar ünlü olmak sadece yetenek ile bağdaştırılabilecek bir olay değil kesinlikle.. Futbolculuk, yetenekten çok kısmet isteyen bir meslek.. Hem olabilmenin, hem de kendini gösterebilmenin temelindeki iki ana unsur bunlar..
Batuhan başlıkta dediğimiz gibi deyim yerindeyse arılar gibi ballı geldi bu günlere.. Herkese nasip olmayan Beşiktaş'lılığı bile yaşadı 18. yılına girerken bu dünyadaki.. 30.000 kişi o çimlere girmek için canını verebilecekken, o bizzat çimler üzerinden seyrediyordu kapalıyı..

Batuhan'ın önünde uzun bir kariyer var daha hala, ama kısa dönem için fena halde sıçmış durumda şimdilik.. Eskişehir gibi köklü bir takımı tek başına ligde tutarak efsane olma fırsatını, geri döndüğü zaman kazanmış olarak formayı alacağı Büyük Adam sıfatını, Kuruçeşmedeki bir gece klübüne tercih etti ve bir çuval inciri mahvetti..

Kadrodan ayrı kalacağı sürenin belli olmayışı onu daha da uzaklaştıracak belki, belki de hırs yapar, affedilir ve formayı alır yeniden ama, kendi taraftarının duruma hoş bakacağını düşünmüyorum. Medya da sonunda istediğini aldı gibi gözüküyor, yüklendikçe yüklenecekler çocuğa..

Umuyorum bu yaşananlar pahalıya mal olmaz kendisine.. Biz yine affederiz ufaktan fırça atarak ama, taraftarın görüşlerinin bir yaptırımı olsaydı zaten belki haftaya Kocaeli maçında 11'de çıkardı sahaya, kim bilir..
Ayrıca, 24 Nisan'da reşit olacak kendisi resmen.. Daha genç edebiyatı biraz hafif kalıyor bu durumdan dolayı, hiç bahsetmiyorum..

Bir süredir Batu ile ilgili yazarım diyordum erteleyerek kendi kendime, sağolsun süreci hızlandırmış oldu bir gecede..
Aferin Batuhan..

taksim

#13

Tarih Yazdılar Yine !! 26-23


Dünün gerginliği, bugünün stresine karışmış midemin ortasında düello yapıyorlar resmen.. Bir yandan otelde misafirlerle ilgilenirken, bir yanda cep telefonuna canlı yayın yapan Ege'nin mesajlarını takip ediyorum..
Son 3 dakikaya kadar mesaj ile geliyor bilgiler.. 3 dakikayı canlı dinliyorum telefon başında..
...
3 Sayı farkla öndeyiz, oteli bırakıyorum artık.. Kulak telefonun ahizesinde, diğer tarafta BJK Tv son ses canlı yayın yapıyor.. Ramazan yazıyor fark 4 sayı şimdi.. Kartal kanatlarını açmış taraftarı coşturuyor golden sonra, dinliyorum.. 4. Farkı alıyoruz, 5.'yi de alıyoruz sonra.. Salon inliyor..
...
Vakit geçiyor hızla, Rakip birbirine giriyor kendi arasında bir an.. Anlatılana göre maç boyu da çirkeflik yapmışlar, sürekli itiraz halindelermiş.. 30 saniye kaldı diyor, allahım diyorum..
...
Sol elim kulakta, sağ elim kendisi ile birlikte titreyen bacaklarımı zapt etmeye çalışıyor beceremeyerekten.. Son saniyelere girilirken cıvıtıyoruz, farkı 3'e indiriyorlar..
...
7 saniye var, hücum onlarda.. Ege, yapmayın diye bağırıyor, ben yumruğumu ağzıma sokmuş durumda BjkTv spikerine odaklanmış bekliyorum, saliseler dakikalar kadar büyüyor kulaklarımda..
...
Yapmayın, yapmaaa.. Diye bağırıyor telefona Ege..
Bir gürültü kopuyor BjkTv'den..
Ardından bir çığlık duyuyorum..

"Atamadı !! Yan Ağlarda .. Eledik, Kazandık.. !!"

Çeyrek finale adımızı yazdırırken olanın aynısı oluyor, atmamız gereken fark 3 ve biz 3 fark ile maçı önde bitiriyoruz.. Son saniyede rakibin kaçırdığı hücumun ardından taraftar heyecana dayanamayarak sahaya iniyor, rakip hakemle dalaşıyor Ege'nin ağzından duyduklarıma göre..

Mastika yapıyorlar sahada diyor.. Mastika..

Stres dolu, ter boşaltan 3 dakika sonrasında, otelde kimseyle paylaşamadığım mutluluğu, görülmediğim bir ortamda gözümdeki yaşlara yüklüyor ve bırakıyorum dışarıya..
Yarı Finaldeyiz artık..

Helal olsun size Semtin Asil Çocukları..
Helal olsun..

Dolmabahçede Erken 1 Mayıs !

Biz neyiz kendimizi bile çözemedik.. Dünden beri düşünüyorum, sorun kimde lan diye.. Her sinirin boşaltılma noktası, her organizasyonun prova kobayı biziz bu ülkede..
Şimdi dışarıda 164. Yılı kutluyorlar, her sokak başında.. Her suratta bir gülümseme ama bilen biliyo ne olduğunuzu.. Aşağıdaki video, bir önceki postta söylediğim videodur..

164 kere sizi..



http://sonbarikatbesiktas.blogspot.com/2009/04/besiktas-kayserispor-mac-oncesi.html

Eyyamcılıkta Son Nokta; Yıldırım Demirören


"Bugün oynanan Beşiktaş-Kayserispor maçının öncesinde Beşiktaş taraftarları Barbaros Bulvarı'ndan itibaren Futbol Takımımız'ı getiren otobüse eşlik ederek, Takımımız lehine tezahüratlar yapmak için biraraya geldiklerinde maalesef son derece üzüntü verici olaylar meydana gelmiş, taraftarlar arasına giren, davranışları asla kabul edilemeyecek bazı gruplar polisimize karşı zaman zaman hoş olmayan davranışlarda bulunmuşlardır."

Yukarıda, Beşiktaş Klübü Yönetim Kurulu'nun az önce yapmış olduğu açıklamayı okudunuz.. Açıklamanın tamamı için tıklayalım.

Ben hayatımda bu kadar haysiyetsiz, bu kadar sıfatsız bir yönetim görmedim. Güzel şeyler karalıyordum, tesadüfen şansal okudu canlı yayında, hemen koymuşlar resmi siteye de.. Yazık, günah, ayıp.. Daha ne söylenir ..
Senin Stadı'nın, taraftarının Mabed'inin önünde, polis 1 Mayıs provası yapıyor, panzerler ile taraftarların suratlarına su sıkıyor, silah ile gaz bombaları yağdırıyor, önüne geleni ayırmaksızın işkence ediyor -bunun adı dayak falan değildir artık.. - ve sen kalkıp böyle bir açıklama yapıyorsun..
Ulan maymunlar, ulan eyyamcılar, orda o silahla atılan gazın ortasında kalanlara, ağzına yüzüne panzerle su sıkılanlara, hiç olayla alakası olmayıp da etkilenen insanlara, maça gelen çocuklara, bayanlara ve bu işkenceden etkilenen tüm taraftarlara yaklaşımınız bu mudur lan.. O kahpelik kokan yazının altında imzasını atmış her yönetim kurulu üyesi, yatağınızda bu gece rahat uyuyabilecek misiniz ?

Ve Bugün..
İnönü Stadı'nda görev yapan çevik kuvvet polisleri, Beşiktaş Taraftarının gazabına uğramışlardır.. Burası kesindir. Yerel ağızda, Öyle ..te, böyle ..ak diye bir küfür vardır, aynen bugün yaşatılan olaylar, bu deyimin gerçek hayata yansımasına sebep olmuştur. Takım, yıldız yokuşunun başında gözüktüğü andan itibaren, sadece meşaleler ve tezahüratlar eşliğinde mabede kadar taraftarıyla beraber gitmesine ve ortada hiç bir bok olmamasına rağmen yaptıkları saldırı harbiden haysiyetsizcedir..
Ayrıca olaydan sonra, ne stadın içinde, ne stadın dışında bir adet bile Çevik Kuvvet polisinin olmaması da gözümüzden kaçmamıştır.
Nereye gittiler, neden gittiler acaip merak ediyoruz..

Ve bu yönetim, bu adi insanlar topluluğu, bugün şu yaptığı açıklama ile olayı bitirmiştir. Artık şampiyon dahi olsa bu takım, yönetim pılını pırtını toplayıp, uzamalıdır.. Uzatılmalıdır.

...


Ne güzel şeyler yazacaktım aklımda vardı maçla ve maç öncesiyle ilgili.. Marmara ile multimedia show yapacaktık, ki malzemeleri de topladık o fotolarla, ben video çekimi ile.. Yazık tüm moraller yerle bir durumda.. Ne heyecanı kaldı anlatılacakların, ne şevki kaldı..

Son olarak elimdeki video kameranın pilinin son demleri, Eski açık tribünü önünde çıkan olayları görüntülememe izin verdi. Dolayısı ile yukarıda belirttiğim yüze su sıkma ve silah ile atılan gaz bombalarını izlemek mümkün olacak, en kısa zamanda videoyu blogdan veya Buradan izleyebileceksiniz.

İyi geceler.
Şampiyon Beşiktaş

taksim

Türk Futbolunun Yenı Sevgilisi; Türk Telekom


En son fenerbahçenin iç sahada oynadığı maçta, kale arkası tribünde açılan büyük pankartı görmüşük.. Üzerinde türk telekom yazıyordu, fenerbahçe yazması gerekirken.. Belki tutanlar görmedi, belki diğer tribünler protesto etti ve pankart indirildi. ayrıntısını bilemiyorum ama, pankartın tam açılmış vaziyetteki fotosu internette dolaşıyor hala..

Geçen gün mabedin yanından geçerken gördüm, stadın içine bakan tüm koridor çıkışlarının üzerindeki "Exit" yazısı, mavi telekom reklamları ile değiştirilmiş.. Yine tribünlerin yola bakan taraflarındaki reklam panolarında da telekom reklamları yerlerini almış.. Ayrıca, duyduğum kadarı ile de, Eski Açık tribününün dışa bakan tarafına, üzerinde Biz ne dersek o olur gibilerinden bişeyin yazdığı bir reklam da koymuşlar..

Ufak ufak ele geçirmeye başlıyorlar desek pek abartı olmaz aslında.. Fenerbahçe stadında gördüğümüz o görüntünün bir yenisini, Yeni Açık tribününde görmemiz pek de olasılık dışı gözükmüyor Cumartesi akşamı.. O kadar büyük pankart yapmaya kalkabilirler mi ? Evet.. Yapmaları ihtimaline karşılık, gelecek protesto ve telekomun yiyeceği küfürleri düşünmek istemiyorum, hele o kadar maliyete yazık olur, hiç gereği yok.. Reklam panolarında isimlerini duyurmaları yeterlidir onlar için diye düşünüyorum..

Fazlasını yapmaya kalkarlarsa, sağlam tepki gelebilir, ben uyarayım sonra uyarmadı olmasın :)

Meşaleler ve Polisler


Eskiden ne güzeldi, maçlarda serbest, dışarıda serbest.. Bi boka zarar verdiği de yok ayrıca meretin, yakanın yanındakilerden başka.. O da yakan kazmaysa problem, değilse sorun yok.. Ufak bir istisnası var, kalitesizse sıçrayabiliyor, ona da dikkat etmek lazım..
Ama bugüne kadar TSL'de de pek rastlamadık "izinli" olduğu günlerde, emniyet açısından problem yarattığına meşale yakma olayının..
En kötü sahaya atan dangalağı yanındakiler uyarıyordu, belki polis alıp iki tokatlıyordu, sonra bırakıyordu, olay geçiyordu.. Ne zaman 5149 çıktı, mertlik bozuldu.. Gelen cezalardan ötürü kimse kıçını kıpırdatamaz duruma geldi.. Sadece meşaleler ile ilgili de değil, herşeyi kapsıyor kendisi.. Höt desen kesiyorlar cezayı, öde ödeyebilirsen..
İstediklerine de ulaştılar aslında. Artık türkiyede stadlarda tek tük meşale yakan görüyoruz. Onların büyük çoğunluğu da emniyetin tedbirlerinden habersiz yakıyorlar, meşale sönene kadar bu tedbirlerden nasiplerini alıyorlar.. Tabi sadece saha içinde de değil, emniyet mensuplarının insafına göre, stad çevresinde de meşale yaktınmı yine aynı tarifeden ödüllendirme yapılıyor. (!)
Geldik bugüne..
Önümüzde zorlu bir mücadele var ve takımın da motive olmaya ihtiyacı var böyle dönemde.. Yapılması planlanan organizasyon süper düşünülmüş, helal olsun.. 100.Yılda yapılan dev bayrak gibi, Sabancı Lisesi'nden Şeref Stadı'na kadar meşale alayı ile giden takım otobüsü.. Otobüsün içinde yaşanacakları, yabancı oyuncuların şaşkınlıklarını, özellikle Ernst'in -Daha bir şey görmemiş tek yabancı- neler düşüneceğini çok merak ediyorum.. Kim bilir taraftar hakkında neler duymuştur takım arkadaşlarından, orası ayrı..
Acaba üsküdar'dan bakınca nasıl görünecek karşı yaka çok merak ediyorum.. Keşke birileri üşenmese, iyi çeken kamerasını bir yerlere sabitlese de, çekse uzaklardan.. Veya birileri bir kayık kiralasa, rakılarını yudumlarken kayıda alsa yaşanacakları; Yıldız'dan, Mabede..
Yapılabilirliği tartışıldımı Forza'da bilgim yok, ancak ülkede ilk paragrafta belirttiğim üzere bir Çevik Kuvvet gerçeği var artık.. Tribün alemi de bu gerçekten fazlası ile payını almakta her icraatı ile.. Sokakta yürürken bile üzerinde atkı varsa artık, ters bakışların kurbanı olmamak imkansız ki, hele bir yamuk yap abilere. (!)

Cumartesi günü bu gerçekliğin kendini göstermesi çok olası bir durum.. Bidefa o gün oraya gidip, eline meşalesini alıp, fitilini ateşleyecek kişinin, olacakları göze almış olması gerekiyor.. Zamanında yasaklanan Fenerbahçe deplasmanına gitme çabalarında, seyircisiz oynanan maçta Semtten takım otobüsü geçerken yapılan karşılamada çıkan problemleri duymayan yoktur..
O gün problem meşale yakmak olmayacaksa bile, yolun trafiğe -her türlü otokontrole karşı- kapanacağının kesinliği kadar, kapanan yolu açmak için, ekstradan gelecek güvenlik güçleri ile takım otobüsünün eskortluğunu yapan kuvvetlerin aşağıya inmeleri de aynı oranda mümkün gözüküyor..

Ama..

Şu dakikadan sonra geri vites olmaz.. Tamam olabilecekler hakkında herkesin ufak da olsa bir görüşü var artık, büyük güne de saatler kaldı.. Burdan dönüş yok.. Forza açıklamış, 4 Gibi toplanılacak ve gönüllüler görev alacaklar kimsenin yola inmemesi için.. Herkes işini doğru yaparsa problem olmayacak gibi gözüküyor..
Gidilecek yer belli, yapılacak olay belli..

Yavaş yavaş, Sakin Sakin..
Tıpkı 100.Yıldaki gibi,
Yine yürüyeceğiz..
Yıldız'ın masmavi deniz manzarasından, güzide semtimizin kalbine..
Dolmabahçenin o ağaçlı yolundan, Şeref Bey'e..
Elimizde Meşaleler, Dilimizde Besteler ile..

Cumartesi görüşmek üzere..

Beşiktaş'ın Kaptanı ! #3


"İkinci kaptanlık onurunu yaşadığım Beşiktaş’ta çok mutlu olduğumu ve Fenerbahçe defterinin benim için çok uzun zaman önce tamamen kapandığını, kamuoyunun bilgilerine saygılarımla sunarım,”
Mert Nobre

Çok talihsiz açıklamalar bunlar.. Arkası fena geliyor gibi.. Zamanında az yanmadık bu tarz demeçlerin peşinden gelen haberlere.. Türkçe bilsen bir de beste söyleyecek kadar, Galatasaray maçında Burası Beşiktaş da çekerdin ne güzel..

Beşiktaş'ın kaptanı haber yalanlıyor.. Tümer'i bu yüzden kovduk, hadi kovsanıza..
Yemez,
Yazık..

' Tarih 03.04.2009 ' Hala imzalamadı..

Samiyen'den Kalanlar..


Tv başına geçene kadar maç başlamıştı çoktan.. Açıkcası da maçtan önce İspanya'ya güvenim çok fazla yoktu ters açıdan, ki izlemiştik hep beraber, kendi sahalarında hücuma çıkmakta bile sıkıntı çekmişlerdi sanki..
Pas konusunda söylenecek söz yoktu İspanya takımına; 1-0'dan sonra resmen ayaklarını seyretmişti bizim topçular ama, yine de ezilmedi denilebilir Fatih Terim'in öğrencileri..

Samiyen'e gelen İspanya takımı da, muhtemelen daha baskılı, daha sert bir rakip ile karşılaşmayı bekliyordu.. İçerde bu kadar zorlayabildiyse Türkiye, dışarıda -Samiyende- çok daha kuvvetli olacaktı taraftarı ile birlikte..
Ama olmadı..
3 pası üst üste yapmayı bile geçtim, attığımız 1. gole kadar Türk Milli takımı orta sahayı geçmekte bile zorlandı.. 22. Dakika geçilirken, durum 0-0 olmasına rağmen tribünler susmuş, takım durmuş, İspanya takımı hazırlık paslarını rahatlıkla yarı alanımızda yapar olmuştu.. Gole kadar sürdü bu durum..
Golde Arda'nın asistini görmezden gelmemek lazım.. Galatasaray forması altında en fazla yaptığı şey, o bölümden sağ ayağı ile kaleye doğru topu kesmek..Yine aynı yerden kesti, ve yine skoru değiştirmeyi başardı "o" orta ile.. Bu gol takımla beraber, üst üste gelen İspanya atakları ile buz kesilmiş taraftarı da azıcık ateşlemeyi başardı..
Maçın kırılma anı olarak Nihat ile ikinci yarıda kaçan pozisyonu gösterebiliriz. O topu ağlara yollasaydı eğer, çok daha farklı yorumlar yapılacaktı maçtan sonra kuşkusuz..

Neticesinde formsuz Torres'in penaltı yaptırması ile dengelenen karşılaşma, Guiza'nın becerisi ve defansın uyuması sayesinde A Milli Takımın mağlubiyeti ile sonuçlandı..

İlki gibi, insanı uyutacak kadar boktan geçen maçın ardından akıllarda, İbrahim Üzülmez'in penaltı pozisyonunda direk kırmızı görmekten nasıl kurtulduğu, spikerin Jandarmaya başarılar dilemesi, aynı spikerin golü önce Nihat'a verip, sonra ondan alıp aynı coşku ile Semih'e taşıması, Arda Turan oley tezahüratları ve maç sonunda Samiyen'i terk eden umutsuz "seyirciler" kaldı..

Kazı #3






Mabedin çevresindeki kazıdan son fotoğrafları görmekteyiz.. Fırsat buldukça gidip çekmeye devam ediyorum. Gördüğümüz üzere trafiği yeni yapılan asfalt üzerinden açmış durumdalar.. Bu inşaat başlangıcından beri toplasan 5 maç oynanmadı Şeref Bey Stadında.. Yollarını yaptılar, tünelini de açacaklar çok yakında..