Beşiktaşımız - Ankaragücü
Kar değil kasırgalar fırtınalar kopsada
Allahın hergünü çatışmalar çıksada
Haydi bastır Beşiktaşım şampiyonluğa.....
oneblood
Spor Meydanı @ CemTV
İsim isim afiş ettiği insanların karşısında sürekli durabilmek, Beşiktaş İnönü Stadı'nın güvenlik kamera görüntülerini TV'de yayınlayabilmek, insanlara bir şeyleri itiraf ettirebilmek öyle her yiğidin harcı değil. "Tuğrul Yenidoğan Arşivi" şeklinde özel isim halini almış her soruya cevap kayıtlardan bahsetmiyorum bile.
Şimdi programda konuşulana bakıyoruz. Genel anlamda Endüstriyel Futbol'u benimsemiş bir olması gereken anlayışı. Kapalı tribünün zengin kesime verilerek, bizleri kaba tabirle kale arkalarına sürme fikri, fakir edebiyatı olarak aşağılanan "parası olmayan maça gelmesin arkadaş" klişesinin savunulması, Avrupada oturmuş sponsor köpeği yönetim, yönetim köpeği taraftar modelinin reklamının yapılması vs. vs..
Kaynak olarak gösterilenler de, Beşiktaş tribününün yönetim aleyhine ciddi olarak dönmeye başlaması ile birlikte stadda gelişen olaylar. Gruplaşmalar, çatışmalar.
Şimdi burada bir ayrım yapılması gerekiyor. Tuğrul bey fişliyor tek tek. Fişlediği adamların, yönetim tarafından oraya tek tek konulduğunu, her birinin cebine "protesto engellemek" amaçlı bilet+para iliştirildiğini bilmeyen yok. Öldürmek için programlanmış bu adamların nasıl bir rant için savaştıklarına insan şaşıyor kalıyor hatta.
Buraya kadar tam istediğimiz gibi gidiyor sayın Yenidoğan. Hatta Yıldırım efendinin "temizlik" açıklamaları da işin kirli kısmının bu kadar yüzeye çıktığından mütevellit yapılmıştır diye tahmin ediyorum. Çünkü geçmiş zamanlarda olanlardan çoğu insan haberdar değil iken, şimdi bütün Beşiktaş Camiası CemTV başında program seyrediyor. Dolaylı da olsa neyin ne olduğunu anlıyor...
Sonra bakıyorsun, Tuğrul bey bir anda," bu konuda afiş etmediği" ellerinden tribündeki tek varlıkları olan "set" alınmak istenmiş insanlar hakkında atıp tutmaya başlıyor. Yok efendim amigoluk abiden kardeşe geçermiş, setin etrafında 40 yaşında abiler olmazmış vs. imiş. Falanmış filanmış. Bunları yorumlayarak, eleştirebilmek için biraz içinde olmak gerekir. Nelerin yaşandığını görmek gerekir. Eskiden içinde olmak yetmiyor çünkü. Kendi de söyledi, eski ile şimdi arasında fark var. Hem güçler anlamında, hem yeni gelen insanların yapabilecekleri anlamında.. Tüm hikayeye uymayan, canımızı sıkan en büyük parça burası işte. Tabi unutmadan söyleyelim, "masum değiliz hiç birimiz."
Bu noktada Beşiktaş'ı dışarıdan takip eden adamın kafasına da yanlış düşünceler sokulmaya başlanıyor. Gelenek olarak bahsettiğimiz ve arkasında durduğumuz bir düzen ile, öldürmeye programlanmış yaratıkları bir tutarak bu sefer yönetimi ayırıyor işin içerisinden o konuşmalar ile. Herşey ortada iken, muhabbeti döndürmek gibi bir şey bu. Yönetimin adamlarını yerden yere vururken, yönetimi işin dışında tutmak; üstüne neredeyse tebrik etmek.. Emniyeti, gösterdiği adamları yakalaması için yönlendirirken; medya karşısında Demirörenin bir hesap vermesi gerektiğini belirtmemek..
5 Dakikada bir ağızlarının payını Tuğrul'dan alan konukları da es geçmek olmaz programda. Adına besteler yapılmış bir yüz karası olan Muhittin Boşat'ın sütten çıkma ak kaşık misali yorumlarını, her bokun ince detayını dahi bildiğinden emin olduğumuz Sinan Vardar'ın çocuklarını öne sürerek ettiği inkarlarını, bilgi işlem sorumlusu gibi duran fenerbahçeli yorumcuyu ve programa hiç bir katkısı olduğunu düşünmediğim galatasaraylı olanı da şaşkınlıkla izliyoruz. Son programda Muhittin laptopa bakmak suçundan fırça yedi mesela..
Şarkı araları da enteresan. Daha önce spor programlarında görülmemiş şey.. Merak ediyorum, kendi arşivinden çıkartığı ve muhtemelen aşık olduğu bu parçalar stüdyoda da çalıyorsa, eşlik edip kendinden geçiyor mudur ? Eğer geçiyorsa, konukların tepkilerini daha fazla merak ediyorum.. Bilmeden kafa sallamalar, ufak nakarat eşlikleri, tuğrulun yanında çok sırıtmamak için kasmalar falan.. Komik oluyordur tahminen..
Bir yere bağlamayacağım sonunda, bağlanacak yeri zaten serinin sonunda belirleriz.. Dizi gibi izliyoruz.. Neticede program iyi reyting yapıyor diye tahmin ediyorum. Bölümlere ayrılmış videolar, yeni program için insanları meraklandırıyor vs.. İzlenecek ve bir şeyler öğrenilebilecek, belki ulan ben bunu gördüm/bunu tanıyorum denilebilecek bazı durumlara tanık olduk ve olmaya da devam edeceğiz.. Yollanan mailleri direk okuması da enteresan ki tecrübeyle sabittir :)..
Son olarak, Optik Başkan'ın ilk röportajını izleyenler anlamıştır, çok büyük bombalar çıkacak gibi o konuşmadan..
CemTv'den şimdilik bu kadar..
taksim
Beşiktaş Taraftarından Türk Taraftarlarına Bir Katkı Daha !
Öte yandan, Kasımpaşalı taraftarlar karşılaşma boyunca kulüp yönetimini istifaya davet ederken, kulüp başkanı Hasan Hilmi Öksüz’e yönelik "Başkan olsana, başkan olsana, Karagümrük’e başkan olsana" tezahüratları yapıldı.
...
http://fanatik.ekolay.net/Vural-Hakettigimiz-bir-galibiyet_3_Detail_283_150523.htm
Destek olmayı öğrettik, eksik kalan yerlerinizi de tamamlıyoruz.. Ayıp yorgan altında bile kalmadı, helal olsun size..
Ağızlara sakız; iyidir.. Hayırlı çiğnemeler..
taksim
Bir Eskişehir Hikayesi.. 0-1
Dışarıda tam bir grip havası var.. Öğlen saatleri.. Güneş tepede, Ekim ayından utanmadan yakıyor da yakıyor.. İç Anadolu iklimidir, dondurur diyerekten yanımıza aldığımız uzun kollular da stadın hemen dışında boş boş saat öldüren bizler için yastık konumunda..
Bir baş ağrısıdır tutturuyor o sıralar.. Başta geçer diye bakıyorum, şerefsiz azdıkça azıyor sonra maça doğru.. İşin garibi, neredeyse herkes aynı ağrıdan muzdarip. 4 kişiyiz, ikimizde fena tutmuş durumda.. Kafayı oynatıyorsun ağrıyor, bağırıyorsun ağrıyor.. Dayanılmaz bir anına denk geldiğinde, çıkıyorum eczane aramaya, ilaç alıyorum baş ağrısı için.. Sonradan o ilaç, 4 5 kişinin dermanı oluyor. Ama sanırım etkisi pek olmadı, ilacı çıkarttık; ağrıyı çıkartamadık bünyeden..
İlaçtan dönerken ufak bir mevzu oluyor eseslilerle, tesadüfen ortasında kalıyorum.. Alçakgönüllülüğe hiç gerek yok, olayı başlatanlar da es es taraftarı, 4-5 kişiden kaçan 30-50 (bi ara bu sayı abardı 200 oldu ama haksızlık etmeyelim :P ) kişi de es es taraftarı.. İnsan bu tabloda anlaşılabilir bir yan arıyor, ama bulamıyor..
Neyse.. Akşam soğuğu, ufaktan üst baş giydirmeye hazırlandığı sıralarda stada giriş yapıyoruz. 50 TL bilete para vermek koyardı ama bilet allah kerim gidip çaresiz kalınca arkadaşlarca toplanan paraya cepteki son liraları eklemek de ayrı koyuyor..
-İstanbul'dan kalkan otobüs yok diye biliyorduk zaten, biletten de ümidi kesmiştik ama, bir şekilde içeri girilir diye düşünüyordum eninde sonunda. Yeterli kalabalık olamamanın üzerine grubu sahiplenecek "bizden" bir abi de olmayınca, 50TL veremeyen İstanbul grubunun dışarıda kalışını sadece seyredebildik malesef ki..-
İçerideyiz.. Tribünün durumu ilgilendiriyor bizi, kimin sette olduğundan ziyade.. Sahipsiz kalmıyor tribün en azından diye teselli buluyoruz. Sette karagümrük ve asya var.. Çağırılan futbolclar tek tek geliyorlar tribüne, önceki maçların aksine.. -Bu arada es ese az önce inceden dokundurdum ama, görsel anlamda maç öncesi yapılan maytap olayı güzeldi, hakkını vermek gerekir. Zaten kendileride itiraf edeceklerdir ki, görsellik haricinde koskoca tribünün bir hiçten farkı yok..-
Maç başlıyor ısınmalardan sonra. İlk 10 dakikada pozisyona rahatlıkla girebilen ama sürekli yanlardan orta yaparak sonuca gitmeye uğraşan bir Beşiktaş izliyoruz. Nihat'ın kaleciye oranı, Bobo'nun araya sıkışması, Ekrem'in arkaya düşen toplardaki yeteneksizliği, bu hamlelerin hepsini boşa çıkartıyor.. 30. dakika geçilirken Beşiktaş orta bile yapamaz bir hale bürünüyor sonra sonra..
İlk yarı bitiyor.. Soğuk etkisini göstermeye fena halde başlamış, baş ağrılarımız en üst seviyede kafamızı biperken, bir değişiklik gerek şeklinde konuşmalar duyuyorum yandan.. Nitekim, güzel hocamız (!) ikinci yarıya akla hayale gelmeyecek bir değişiklik ile başlıyor.
Muhteşem(!) bu değişikliğin ardından zaten iki topu yapamamaya başlamış takım, iyice zıvanadan çıkıyor.. Eskişehir az daha iyi oynasa gol bile atacak yani.. Kendisi hakkında özel olarak bir takım kelimeler edeceğim Rüştü, sahneye çıkıyor sonlara doğru.. M. Palermo'ya taş çıkartan bir kafa vuruşu ile golü engelliyor.. Hadi topun azizliği diyelim, şimdilik üzerini kapatalım..
...
81. dakika geride kalırken, oynanan futboldan mütevellit içinde umut taşıyan olduğunu sanmıyorum.. Normalde böyle golleri Beşiktaş bulamaz, hatta yer.. Defanstan boşa vurulmuş bir kafa topunda, takımın en hızlı koşan adamı bir anda karşı karşıya kalacak; ayağı ile topa dokunamaması yüzünden kaleciye de çalım atarak topu boş ağlara yollayacak... Yok canım :)
1-0'dan sonra yine aynı tablo; kafayı yiyen Beşiktaş Taraftarı.. Neredeyse çizgiden auta kafa vuran eskişehir forvetleri, 5 dakika penaltı mı verdi diye g.tümüzden ter akıtan hakem, o sıçtığım baskısını tecrübesine rağmen üzerinden atamamış bir Nihat..
Ve ardından son düdük.. 3 puanın rahatlığı..
..
Beşiktaş taraftarı için ayarlanmış gar servisi ile dönüyoruz staddan istasyona maç bitiminde.. En zevkli yanı bu işin, maçtan sonra içilen çorba.. Ezogelin 10 numara olur, yoksa mercimek de yeterli sayılır.. Ellerine sağlık mükemmel yapmışlardı, Gar Büfe idi sanırım..
Treni beklerken başlayan uyku sefamız, 4. vagonun koltuklarında da uzun uzadıya devam ediyor İstanbul'a yol alırken.. Saatlerin geri alınmasından mütevellit beklemişiz bile bir saat kadar hatta, uyuyarak avantaja bile çevirildi o yorgunlukla.. :)
Video ile haftayı bitirelim..
taksim
Teknik direktörün yedek kulübesinden attığı gol
Facebook'ta dolaşırken paylaşılan videolar arasında gördüm bu görüntüyü. Tahminlerime göre japonya liginden bir maç ama diğer uzakdoğu ülkelerinden biri de olabilir ayıramadım. Oyunun durduğu bir anda teknik direktör havadan gelen topa ayağının dışıyla vuruyor top kaleye giriyor dönüp tribünden gelen tebrikleri kabul ediyor en sonunda da. Şu videoyu kime izletmek istiyorsun diye sorsalar düşünmeden Rüştü derim. Topa öyle vurulmaz böyle vurulur der kapıyı da çeker giderim.
videoyu buradan izleyebilirsiniz
oneblood
Yollar Var Yollar Uzun..
"Üşenmediniz gittiniz, geldiniz, koştunuz peşinden taa nerelere kadar.. Helal olsun size.."
...
Açıyoruz yarın sabah ile deplasman sezonunu yeniden.. Kilometre sayacını işleteceğimiz bitmeyen yollarda ilk perde Eskişehir..
11'de Haydarpaşa'dan hareketle..
Sen yüzümüzü kara çıkarma Kartalım..
taksim
Kurtköyden İnönüye
Dün oynanan Şampiyonlar Ligi maçlarında yaşanan sürprizlerden sonra herkes Beşiktaştan bugün yeni bir sürpriz bekliyordu. Maç sonunda skora baktığımızda "ah vahlar" ediyorsak Beşiktaşın sürprizi üst direkten dışarı çıkmıştır. Uzun zamandır Beşiktaşı televizyon başında izlerken yerimde bu kadar oturup kalkmamıştım. Kaçan pozisyonların sonu golle alakasız olsa da insan sürekli golu arayan takımını izlemeyi çok seviyor.
Maç başlamadan önce tünelde Tabatayı görünce kafamızda kadroyu öne göre kurduk ama meğer kadro Tabatasız ve tatsızmış. Deplasmanda yenemiyorsan yenilme olayını anlarım da bu kadar korkak kadroyu anlayamam. Sonradan bozma Ekremin de dahil olduğu üçlü ön libero sistemi istesen de istemesen de geriye yaslanmaktır. Geriye yaslanan takımların ne hale düştüklerini hepimiz az çok biliyoruz, bu hiç değişmeyen sekteye uğramayan bir olaydır. İlk 10 dakika sağlı sollu Wolfsburg ataklarını izleyince skorun ne olacağını merak etmeye başladık. Mustafa Hoca da durumu görmüş olacak ki kafasındaki şablonu bozmak zorunda kaldı Ernsti ve Finki sürekli ileri gönderdi. Bu karar değişikliğinden sonra da oyuna yeniden bir başlangıç yapıp pozisyonlara girdik, rakip olduğumuzu belli ettik. Geçen sene toplam 60 gol atmış üç oyuncunun olduğu takımdan hiç gol yememek kesinlikle defansın iki süper ismi Ferrarinin ve Sivokun başarısıdır, hele hele yanlarında iki İbrahimler varken bunları başarmış olmaları madalyalık iştir. Her zaman savunduğum şeyi yine söylüyorum Ekrem bu takımda sadece sağ bek adamıdır ama o mevkinin de yedeğidir. Neden geldiği hala belli olmayan sadece vucüdu burda kafası hala Getafe de olan İbrahim Kaş sözleşmesine "ilk 11" şartımı koydurdu kıllanmaya başladım. Fink ağzıyla kuş tutsa, tuttuğu kuşa havada iki parende atıp rövaşatayla doksana taksa yine de takımda kalamıycak. Tanrılar Delgado için kurban onu istiyorlar. Nihat ve Bobo iyi ikili olma yolunda, anlaşamadıkları pozisyonlarda bile sürekli konuşuyorlar tartışıyorlar kısa zamanda herşeyi yoluna oturturlar. Biz de Nobreden bir şekilde kurtuluruz. Tello boş yere Şiliye gidip gelmese bu takıma hala çok şey katıcak da dünyanın bir ucuna boş yere gidip gelmek hep bir gömlek düşürüyor topçuları. Bir daha ki gidişinde barda kavgamı eder, karıya kızamı askıntı olur bilemem ama bi 6 ay daha milli takımdan ceza alsa hem onun için hem de Beşiktaş için daha hayırlısı olur.
Bugün Beşiktaş umutlarını kurtların köyünde bırakmadı siz hele bir İnönüye gelin orda görüşelim mesajı verdi. İnsan umutları oldukça yaşarmış ya hani "bir umudum sende anlıyor musun?"
oneblood
Uçurumlara Düşmeden Tut Elimizi..
Yanında yokuz, maddiyatı ayarlamak oldukça zor böyle bir deplasman için..
Tv başında, bir elimizi yumruk yapmış istemsiz şekilde bacağa baskı yaparken bulacağız bu gece.. Tırnakların kenarlarını kanırtacağız yine belki, bir kısmımız masaları yumruklayacak.. Dışarıda izleyenler yan tarafı rahatsız edecek, evde izleyenler komşularından bolca saygı(!) işitecek belki.. Her birimizde en az bir sivilcenin garantisi var bu gece için.. Totemleri katmıyorum, zira bu aralar aramız kötü kendileri ile..
Neyse..
Yine umutların göz kapaklarımız içinde parlayacağı bir 90 dakika bekliyor bizi.. Takım kötü/taraftar tepkili/yönetim sapıtık/hoca acaip/nihat formsuz/delgado sakat/basın yalan/hayat dolan gibi şeylere kapatıyorum kulaklarımı..
Bıdı bıdı yapanların, orda burda ileri geri konuşarak can sıkan yavşak ağızlıların, salyaları akan Beşiktaş düşmanlarının; hepsinin ağzına yapıştır bu geceyi Beşiktaş'ım..
Neşe ile kadeh kaldıralım bizde bu gece, herşeyden güzel olan sana; Siyah'a Beyaz'a...
taksim
bjkbloglar.com
Bir fikir-düşünce eyleme dönüştü ve Bjkbloglar.com yayın hayatına başladı.
Haydi o zaman Omuz Omuza.
Katılmak için info@bjkbloglar.com 'a mail atmanız yeterli.
Tabi ki esas koşul Beşiktaş'la ilgili içeriğe sahip bir blog olmalıdır.
Elimizdeki bütün Beşiktaşlı blogları ekleyebilirdik ama önce sormanın gerekli olduğunu düşündük. Site ile ilgili gözünüze çarpan bir hata ve-veya isteklerinizi mail yoluyla bildirebilirsiniz. Blogunu eklemek için mail gönderen herkes sitenin araçlar kısmından Omuz Omuza standına uğrayıp kendine yakışanı giysin.
Not: Sitenin domain ve server işlerini halleden yakın arkadaşımız Umut'a (umut903) ayrıca teşekkür ederiz.
( askapuska ve şairler parkı )
Direkleri Senindir..
"Bu tribünler temizlenmeli. Bu tribünleri hep beraber temizleyeceğiz. Camiayı buna davet ediyorum."
Atasözü;
Göte Yakın Yerden Et Yememeli..
Anlamı;
Bir Sakınca Doğuracak İşe, Girişilmemeli..
taksim
Du Bist Meine Lokomotive Yılmaz?
Ülke olarak ortaya çıkan fırsatlara atlama konusunda üstümüze yoktur. Sonunu düşünen kahraman olamaz lafını sadece polat alemdar kullansa düşünse ne güzel olurdu halbuki. Fatih Terim milli takımı bıraktıktan sonra ağzındaki baklayı saklayamayan ilk kişi Yılmaz vural olmuş.
Yılmaz Vural diyor ki; ''en azından ben varım mesela. 25 yıldır bu ligde çalışıyorum. eğitimim var. yabancı dilim var. bize verilen imkanlarla neler yaptığımız belli. milli takıma çok futbolcu yetiştirdik. ben kendimi aday görüyorum, ama bir tane gazetede adımız geçmiyor. demek ki işin uzmanlık boyutuna bakılmıyor. o yüzden biz de 'tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok' misali, türkiye'de futbolu yönetenlere içimizden içimizden kırılıyoruz. yeteri kadar deneyim isteniyorsa tecrübeliyim. avrupa'yı biliyorum. daha düne kadar bu ülkede pro lisans sahibi olan sadece bendim. bu ülkeyi benden daha iyi tanıyan biri olabilir mi? iki tane akademi bitirmişliğim var. yabancı istiyorlarsa, ben aynı zamanda alman vatandaşıyım.''
Herkes kendi kendini övme konusunda kendi reklamını yapmak da özgürdür birşey diyemeyiz, deriz de zülfiyare dokunur ama sadece şunu cevaplasın birisi "yabancı istiyorlarsa ben alman vatandaşıyım" ne demek yahu?
oneblood
Beşiktaş:34 Kızılyıldız:30
Geçen sene klübe iki kupa kazandıran tek takım futbol takımı değildi. Bu sene yine "tam anlamıyla Beşiktaş" diyebileceğimiz Hentbolcularımızla yeniden buluştuk Süleyman Sebada.Benim için hentbol maçlarına gitmenin tek ızdıraplı tarafı diki-litaşın o dik yokuşunu çıkmak. Hatta yokuşta karşılaştığımız bir arkadaş "hentbol maçına mı gidiyoruz yoksa alp dağlarına kayağa mı belli değil" dedi. Haksız da sayılmaz tek eksik o yokuşta kar olmaması . Salona soluk soluğa ulaştığımızda kapının önündeki yoğunluk mutlu etti beni, ilk maç olması büyük etken ama o salonda sadece iki üç kişi maç izlediğimiz günlerde oldu. Salona girdiğimizde her zamanki sıcaklık etkisini yaşadık, insan durduğu yerde su kaybı yüzünden 3-4 kilo verebilir diyeyim gerisini siz anlayın. Takımlar ısınırken rakip takımı analiz etmeye çalıştık özellikle bu adam can yakar diyen birini göremesek de maçın 60 dakikasıda oyundan kopmayan bir takıma sahipler. Maddi konularda bizden pek farkları yok, formalarındaki reklam sayısından durum açıkça belli oluyor. Maçta sürekli Zeliçin patlama yapmasını bekledik ama takım herhalde yavaş yavaş ısınacak sezona, hucüm gücümüz iyi durumda ama defansımız geçen seneyi aratıyor. Burda 4 değilde 5-6 farkla kazansaydık tur garanti diyebilirdik ama deplasman da herşey farklı olabiliyor. Maçtan sonra takım tribüne gelince yanımıza kadar sokulup teşekkür ettiler işte sadece o an bile bir taraftar olarak size yetebiliyor. Salon çıkışı Gökhan Aksuyla konuştum "sakatım ama rövanşa yetişicem" dedi. Oyuna girdiği anlarda maça katkısını hep beğenmişimdir Gökhanın, bir de bana verdiği bileklik hatrına ayrı severim onu :) Bir pazar günü "Gerçek Beşiktaşı" bize yaşatan herkese teşekkürler özlemişiz valla.
ps:fotoğraf resmi siteden
oneblood
Yine, Yeniden.. Hentbol : Beşiktaşımız - kızılyıldız.. 11 Ekim Pazar, Süleyman Seba Spor Salonu
Onlar, tüm olumsuzluklara rağmen, tüm yokluklara rağmen sadece Beşiktaş demekten vazgeçmeyerek mücadele ettiler,etmekteler.
Onlarla şampiyon olduk...
Onlarla Türkiye Kupası'nı aldık...
Onlarla Avrupa'da bir ilki yaşadık...
Onlarla sevindik, onlarla gurur duyduk.
Hentbol takımımızla birlikte, yine-yeniden yaşanılası nice sevinçleri paylaşmak, atış kollarına kuvvet, kanadına rüzgar olmak için 11 Ekim Pazar günü saat 17:00'da Süleyman Seba'da olalım, Beşiktaşımız'ı semtte yaşayalım.
Beşiktaş'tan ayrı düzkoşu olmaz.
SonBarikat
http://www.sonbarikatbesiktas.com/haberler/hentbol/431-yine-yenidenhentbol-besiktasimiz-kizilyildiz-11102009
Ne zannediyordunuz ki?
Maç yazıları genellikle maçtan hemen sonra sıcağı sıcağına yazılır analizi hemen yapılır. Hatta stadda maçı izleyen spor yazarları yazılarını devre arasında yazmaya başlar, maçın 80. dakikasına doğru da bağlı oldukları spor gazetesine gönderirler baskının yetişmesi için. Ama o son 10 dakika da gol yada goller olursa o yazı baştan aşağı değişebilir. Bu spor basınımızın da bir grup taraftar gibi sadece skora endeksli futboldan anladıklarını gösterir.
Bu yazı da spor basınını eleştirmiycem sadece bir örnekleme yaptım. Dün ki denizli maçından sonra da okuduğum bloglarda herkes aynı kızgınlığını dile getiriyordu. "aşkınızı ne kadara sattınız" temalı yazıları okurken tribünü okumak meselesini ne yazık ki daha gerçekleştiremediğimizi anladım. Maçı kapalıdan değil eski açıktan izlememe rağmen o kavgaları çıkaranların millete saldıranların Beşiktaşla yakından uzaktan alakalı adamlar olmadığını biliyordum. O adamların Beşiktaşla, futbolla, bizim derdimiz sevdamız olan şeylerle uzaktan yakından alakaları yoktu. Maçtan önce biletleri ceplerine konup çeşitli gruplar halinde sağa sola konuşlandırılmış tipler olduğu apaçık ortadadır. Kimse Beşiktaş aşkını üç kuruş paraya satmaz, satanda zaten Beşiktaşlı olamaz! Beşiktaşlılığı kimse kimseye öğretemez ama kullanılan sıfatlar Beşiktaşlılara uymaz uydurulamaz.
Açılan malum pankartın sonundaki ifadeyi yeniden okumak lazım. "vefasızlık yapma!" diyor herkese o pankart. Vefasızlık yapma derken hepimizi tehdit ediyor. Biz buradayız bizim ağa babalarımızda başkanın oturduğu yerin hemen alt tarafında. Sen ağalarımızı her rahatsız edecek şekilde bağırdıkça biz seni düşman olarak görür tepene bineriz gerekirse linç ederiz. Dün inönü stadında yeniden kan dökülseydi hiç şaşırmazdım çünkü inönüde bir savaş yaşanıyor. Esasında savaş kelimesi bir bakıma adaletli kalır esas olan organize olup gelenlerin, içinde gerçek sevdası olup onu korumaya çalışan tekrar eski günlerine döndürmeye uğraşan bir mücadele verenlere karşı soykırım uygulamaya çalışmadır. Bu kitleyi koruyacak kimse yok artık o tribünlerde, koruması beklenen kişilerse gözlerini kaçırıp üç maymunu oynar sadece. Belki de dün ki olaylara şaşırıp nasıl böyle olur diyen arkadaşlar hayal kırıklıklarını üç maymunlar yüzünden yaşadılar. Birileri Beşiktaşlı kimliği altına saklanıp tribünde mafyacılık oynamaya devam ettikçe bu sezon biz daha çok futbolun "f"sinden alakasız yazılar yazarız çizeriz okuruz.
oneblood
Çalışma dolayısı ile maçın 4. dakikasında tribüne giriyorum.. Kapalı tribün, bildiğin aynı insanlar..
Numaralıya girecektim aslında, ama arkadaşın telefonunu kırması, baş rol oynadı yine kapalı tribüne yönelmemde.. Giriyorum trbüne.. Kapalı altın aramalarından geçiyorum, sağda üste çıkış için her zaman açık olan kapılardan ilerliyorum yerime doğru..
Tahmin edilebilir atmosfer.. Bir uğuldama var çıkarken merdivenleri tribüne doğru.. Kutunun ortasından soluna doğru ilerlerken bir an ortada kalıyorum, neyse ki sıyrılıyorum.. Devam ediyorum ve olayları anlamaya çalışıyorum..
Kapalı zaten karmakarışık.. Açık açık yazacağım.. Kutunun önünde, alenin ve harunun durduğu o seti ele geçirmeye çalışanlar var. Göt ister orayı almak, harbiden fena göt ister.. Öyle eski açıklardaki set kavgalarına, kenarlardaki amigoluklara benzemez Beşiktaş'ın ruhunun kaynağı.. Nitekim vermiyor da kutu, setini.. Mücadele ediyor ve kazanıyor..
Bakıyorum maçın devamında, önümde maç seyredenler Beşiktaş'lı değil, Milan'lı..(artık sen anla hangi takımlı..) Hani bilmiyorum bilir misin, çevik kuvvet bir müdahale yapmadan önce dizilir karşında, ananı belleyecem senin der o duruşu ve memurların bakışı ile.. Aynen öyle bir duruşu var Milan'lıların..(!)
Hani neresini anlatsam, neresini çözmeye uğraşsam bilemiyorum şu an.. Yönetim karşıtı bağıranları susturmak veya yönetim karşıtı bağıranları "öldürmek" daha doğru deyim olacak bu milanlılar için.. Tahmin etmek zor değil; en büyük saldırıyı da bizim olduğumuz bölge yedi.. Sebep; yönetim aleyhinde bağırmak..
Tabi bakıyorsun.. Gözlerin hemen belli yerlere kayıyor.. Beraber deplasman yolculukları yaptığın, seti kaybetmesinler diye mücadelelerine ortak olmayı teklif ettiğin, her daim dış dünyaya karşı yücelttiğin insanları arıyosun yanında.. Başka kimi arayacaksın? Ananı mı ? Babanı mı ? .. Ama kafanı sağa çevirdiğinde, yüzüne bakmayı bırak, gözlerini kaçıran; kutuya Beşiktaş!!! Beşiktaş!! diye tezahürat başlattırmaya çalışan "aynı" insanları görüyosun..
Gerçekten Beşiktaş'ı, Beşiktaş'ın değerlerini, cüzdanlar uğruna ölümüne kavga eden insanlara karşı korumaya çalışırken başına gelenlere bak.. Kendin düşün, ne istersin şimdi bu durumdan? Hangi tarafa baş koyarsın bir sonraki maç arifesinde ?
Yazık değil mi kutudan ağlayarak maçı terkedenlere ? Yazık değil mi o doğruyu savunan Beşiktaş taraftarına ? Yazık değil mi öldürülesiye dayak yiyen o zavallı Beşiktaş'lılara..
Yazık tabikî..
Peki umursayan ? ...
taksim
Denizlispor Maç Öncesi..
Valla genelde Beşiktaş maçlarının nasıl geçeceği önceden tahmin edilebilir olurdu. Ne bileyim kasılacaz bu maç veya kesin alırız şeklinde yorumlar yapılabiliyordu. Ama gel gör ki bu sezon kalmadı öyle bir yeteneğimiz.
Kesin Kayseri'yi yener, çıkışa geçeriz derken merdivenleri 5'er 5'er inmeye başladık. Haberler de sürekli Beşiktaş başlıkları ile dönmeye devam ediyor ki, bu da camianın nasıl bir kabızlık içerisinde olduğunun açık göstergesi..
Şimdi bu kabızlığı, gol atamaması ile ünlenmiş Beşiktaş'ımız üzerinden atabilecek mi bol gollü bir galibiyet ile ? Yoksa bir saç baş yolduran bir 90 dakikanın daha ardından evlerimize, götümüze baka baka mı döndürecek bizi.. -Bu ihtimalin sonucu olan daha şiddetli bir protestodan bahsetmiyorum bile.-
Mesela %90 ihtimalle karışacağını düşündüğüm tribünler, takımı sahada ilk gördükleri anda basacak mı bağrına ? Veya susacak mı 10 dakika ? Ya da protesto mu edecek ruhsuz suçlamalarıyla..
Numaralıda olacağım bu aksam büyük bir ihtimalle. Tesadüf oldu, böylesi bir ortamda şerefsiz tribününe gidebilme olayı, ben de üzerine atladım hemen.. -Şerefsiz tribünü derken kimleri kastettiğim açıktır sanıyorum.- Neresinde olacağımı bilmeden yazıyorum ama, maç boyunca gözetleyeceğim seni, maça gelmeye bir tarafın yerse ey başkan müsvettesi..
Bakalım nasıl bakacaksın içine sıçtığın Beşiktaş'ının yüzüne..
taksim
Göbekleri Salmamak..
Eski, umut veren ama asla yüz güldürmeyen Beşiktaş'ın geri geldiğini, yallah cinler/kışkış cinler diye diye ancak bir sezon kovabildiğimiz o uğursuzlukların yeniden başımızda toplanmaya başladığını düşünüyordum. CSKA maçından sonra görüyorum ki, iş fena halde abardı gidiyor. Camianın şu anki durumu, bence tipik bir başarısız sezondan çok, hızla yokuş aşağıya ilerleyen frenleri patlak bir kamyon gibi. İşin komik tarafı, kamyonun şöför koltuğunda oturan başkanın da çook eskilerden beridir ehliyeti olmadığı ayan beyan ortada..
Şimdi sandalyeye o bir türlü rahat edememiş bedenlerimizi yaslayarak düşünüyoruz.. Beşiktaş ne halde.. diye.. Herkes kan ağlıyor. Birimizin yüzü gülmemeye başladı.. Geçen sezon sonuna kadar naber sorusuna iyidir diye yanıt veren her Beşiktaş taraftarının ağzından, şimdilerde eh işte ne olsun bile zor çıkıyor.. O kadar kafayı yedik ki hatta, o kadar çok yüklenme oldu ki şu beyinlere, sonunda başkana fiili saldırıda bile bulunduk.. Bulunduk diyorum orada olmamama rağmen. Kendimi de eklememin sebebi, bu içler acısı, bu özünde rezalet harekete gönülden katılıyor olmamdır. Her şey bir yere kadardır, her şeyin belli bir sınırı vardır.. Ve bence artık Beşiktaş taraftarının sabretmeyi, saygı duymayı gerektirecek bir durumu, bir dayanağı kalmamıştır. Tıpkı, Beşiktaş Başkanı "title"ını tutunduracak hiç bir şeyi kalmayan sıfatsız Yıldırım Demirören gibi..
Normalinde zaten biz taraftar olarak sabırlı durabilen, beklemeyi bilen veya yönetime karşı efendi kişilikler değiliz. Buna rağmen, yıllar boyunca -yıllar oldu anasını sattığım adamından kurtulamayalı- iyi dayandık veya bizim dayanamadığımız durumlarda dayananlar sayesinde bir şekilde bu günlere geldik. Belki de en başından, daha bokun çukurunun ilk göründüğü günden böyle bir hamleye ihtiyaç vardı.. Neyse.. Mesela, Serdar Bilgili'yi hiç sevmem.. 100. yılımızda başkalık yapmış olması umurumda değildir. Kendisi, 101. yılda yaşananların en büyük sorumlularından biridir bana göre. Ama herşeye rağmen, taraftar hafif küfürlü olarak yönetimi istifaya "davet" ettiği zaman, adabıyla çekilmesini bilmiştir. Hemde sadece başkanlıktan değil, tamamen Beşiktaş camiasından..
Gel gelelim, Yıldırım efendi, O'na da yapılan aynı tarz muameleye bırak kulak asmayı, suratını çevirip tribüne dahi bakmamıştır. O içinde beyin olduğundan kesinlikle şüphelendiğim kafası ile birlikte koca çınar Beşiktaş'ı bugünlere getirmiştir. Taraftar önce 'git' demiştir. Sonra 'istifa' demiştir. En son 'yeter' demiştir..
Demirören 'yetmez' demiştir.. Bununla da kalmayıp, şampiyonluk görünce başkanını pohpohlayan taraftarına "gol atmaya" devam etmiştir.. -umarım, denizli deplasmanında ve şampiyonluk kutlamalarında büyük başkan diye anıranlar bugün mutlulardır-
Burada ince bir detay daha var. Bugün başkana saldıranlar, bekleyip bekleyip patlamış ya da her zaman aynı çizgide durduktan sonra artık müdahalenin vakti gelmiştir diyerek Sabiha Gökçen'e intikal etmiş kimseler değildir. Ve böyle olması, taraftarın da camiası gibi kendini tamamen kaybetmek üzere olduğunun apaçık göstergesidir.
...
2.000 TL..
Eski para ile 2 Milyar yeterli gelecekte Beşiktaş'ımızı doğru yerlere taşımak için belkide. Bir şeylerin olacağına değil de, olanları değiştirmek için mücadele edebileceğime inandığım için söylüyorum bunu. O 2.000TL ile klübe resmi üye olarak, bir takım işlere yakından müdahale etmekten ve gerekli gücü sağladıktan sonra direk kafaya oynayabilmekten söz ediyorum. 4 takside bölüyordu klüp yanılmıyorsam. Kıçımızı toparlayamadık, pek de ciddiye almadık belki, -özden de eleştirelim- olmadık bugüne kadar üye ! Canımızdan çok sevdiğimiz klübümüze.
Geç kalmış değiliz. Zararın bir yanından dönecek bu klüp.. Bir şekilde bu günler de aşılacak ama, o küfenin altına girecek göt, koca holdinglerin paraları ile ülkeleri çiftetelli oynatanlarda değil, kapalının ortasında boğaz patlatanlarda, uzakta sevdasını gazete küpürlerinde yaşayanlarda, Beşiktaş için üzülenlerde var.. Bizde var.. Ve biz, Beşiktaş'ın anasını ağlatan bu 50 yaş üstü katanalardan kurtarmak zorundayız! Biz bir şeyler yapmak zorundayız..
Mali genel kurullarda, yemeklerde, ziyaretlerde, bir şekilde.. Sesin gerçekten duyurulabileceği her ortamda ses çıkartabilecek kalabalığa ulaşmak yeterli, yıllardır üstü örtülen asıl gelenek yapısını yeniden ortaya çıkartmak için; özkaynak temelinden Beşiktaş'ı yeniden ayağa kaldırmak için; büyüklerimizden dinlediğimiz gibi, çocuklarımıza da bir EFSANE BEŞİKTAŞ anlatabilmek için..
Çok zor değil,
gerçekten..
taksim
Hayallerde Buluşuruz
"adam zıpkın gibi koşuyor sen niye duruyorsun... önün boş koşsana be çocuk... insan düşünür biraz o kadar para alıyorum bari onun için oynayayım..."
Yukarıda okuduğunuz cümleler anneme ait. cska moskova maçını izleyip eve geldikten sonra bana maçla ilgili yaptığı yorumlar. Esasında futbolla pek alakası olmayan bir insanın maçın tam özetini yapması da diyebiliriz bu cümlelere. Yaklaşık beş haftadır istanbul dışındaydım yanıma laptopumu almadım ki bir şeylerden uzak kalabileyim diye. Ancak futboldan ve Beşiktaştan hiçbir zaman uzak kalmak mümkün değil ama haber alma öğrenme kaynaklarınız da kısıtlı oluyor. Kahvede başka takım taraftarlarıyla maç izleyemedim için Gaziantep Galatasaray ve Kayserispor maçlarını izleyemedim. İstanbul'a gelmeden önce izlediğim Manchester maçında da durumun bu kadar kötü olabileceğini görememişim.
İlk yazımda anlattığım dayımla çalıştığı kahvede Beşiktaş muhabbeti yaparken Mustafa Denizlinin ceketini çoktan astığı konusunda hem fikir olmuştuk ama "Kurt hoca" lakabı takılan bir futbol insanının bu kadar pısırık olabileceğini düşünmemiştim. Şampiyon takımın diğer takımlara göre sezona hazırlanması başlaması daha zordur. Hem sağlam olan kadroyu koruyup hem de eksik yerleri düzgün bir şekilde doldurmanız gerekir. Mustafa Denizli bunların hangisini yaptı sormak lazım! Geçen seneki defansın dört adamından üçü değişmiş. Değişebilir iyidir ama istikrar kelimesini unutmamak lazım. Bu sene ligde 6 maç oynayan Beşiktaş sol bekte üç farklı adam oynattı. Sağ bek'e bir anda gökten inmiş gibi İbrahim Kaş kuruldu ama şu ana kadar ne iş yaptı ne gibi bir katkısı oldu bilmiyoruz. İsmaili iki maçta kesen "kurt hoca" Kaşta ne gibi bir cevher görebiliyor bize de göstersin de kendimizi bilelim. Geçen sene ocak ayında sözleşme imzalanan Fink takımın ligde attığı üç golünden birini atmışken kesik yiyen ilk kurban oldu yerine konulan isim neredeyse defans organizasyonlarında her yerde denenmiş olan Ekrem Dağ.
Hucum hattına gelmek yazmak karalamak isterdim ama biz bunları söyledikçe hiçbir şey değişmeyecek hep soruları biz sorucaz biz dinliycez. Tabata'yı neden aldın? Bobo'yla derdin ne? Sol bek diye alınan Tello'yu hangi akla hizmet 10 numara pozisyonunda oynatıyorsun? Yusuf'a her oynadığın takım Eskişehire benzemez demeyi hiç düşündün mü? Daha bir sürü soru bu gece bütün Beşiktaşlıların aklında dolaşıyordur, uyumak için yataklarına girdiklerinde sıkıntı üstüne sıkıntı ekliyorlardır soruları cevapsız kaldıkça.
İstanbuldan ayrıldığım şu beş haftalık süreçte kafam hep bu konulardan uzaktı, sürekli meşgul olacak başka şeyler buluyordum aklım ne zaman bu konulara kaysa kendime uğraşacak bir şeyler buluyordum kafam rahat ve dinç oluyordu. Beşiktaşımı bu haline getiren suçlular hiçbir şey yokmuş gibi demeçler verdikçe biz yine bir yerlere kaçmak isteyip döndüğümüzde Beşiktaşımızı "bizim" olarak bulmak isteyeceğiz ama bunlar hep hayalmiş gibi geliyor.
oneblood