Amatör Günlüğü..
3 Maç da kendi kategorisinde büyük maç sayılırdı.. Cumartesi "Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom" isimli takım -oha dimi Pele'nin tam ismi gibi.. - Burhan Felek'de resmen sahaya serdi Beşiktaş'ımızı.. 10 kişi var mıydık yok muyduk sayamadım Beşiktaş diye bağıran manyaklar olarak bilemiyorum.. 20 25 kişilik bir de V.G.S.T.T. taraftarı vardı.. Sanıyorum susmama başına para şeklinde anlaşmışlar klüpleri ile ki susmadılar.. SSK'ları yatırıyor mu Vakıfbank merak ettik hep beraber.. Aynı grup Akatlarda oynanan maçta, deplasman da yapmış bir grup, hatırlatalım.. Neticeye bakacak olursak, bu ligin en büyük bütçeli takımlarından birisi V.G.S.T.T. sonuçta, skor normal, 3-0.. İsminden korkarsın yani.. Adamlar taraftarlarına bile para dağıtıyor, bu krizde (!)..
Bizim takım vasat görünümlü.. Voleyboldan pek anlamam ama libero pozisyonunda oynayan kızcağız çok cılız kalıyor diğer ablalarının yanında.. Kendisi resimdeki kırmızılı olan kişi.. Sonra popovic hep kenardaydı, neden bilemiyorum.. Menejer gibi direktif verdi sürekli takıma.. Zaten bu sporun ayrı bokluğu skor dengesizliğinde.. Oldu da rakip 20'lerde iken 12-15 arasında kalırsan, hemen oyuncuların beyinlerine yerleşiyor "seti kaybettik" düşüncesi.. Sonrası zaten sıfır.. Yenildik, çağırdık, alkışladık.. Sonuna kadar Beşiktaş..
Bugün (Pazar) hentbol vardı.. Hentbol bizim için ayrı anlam taşıyor.. Çalışıyorum anasını satayım, çok kovalayamıyorum kendi adıma ama, başka bir bağ var oyuncular ile taraftar arasında.. Sonuçta semtte olan tek takım, Beşiktaş klübü içerisinde.. Birebir ilişkiler var ki çok önemli.. Baklavalar var bayramlarda.. Antreman ziyaretleri var.. Eskileri duyanlar-bilenler için fulyada antreman yapan futbol takımı zamanını da anımsatıyor..
Böyle semtin içindeki bir takıma bile taraftar gitmiyor yeterince.. Akatlar için bıdı bıdı yapıyoruz uzak diye, bakıyosun Süleyman Seba götümüzün dibinde, ama yine giden yok.. O zaman şapkayı eğecez, önümüze bakacaz.. Kapasite bu kadar..
Büyük maçtı bu maç da.. Ankara takımları hentbolde.. Taraftar da oldukça iyi idi.. Golü seven bir yapımız olduğundan dolayı hentbole ısınması da kolay oluyor.. Maçtan fazla kopulmadı.. Dolayısı ile takım, sürekli belli bir farkta götürdü mücadeleyi.. Açık ara da önde bitirdi maçı.. Zelic'in 3'lüsü, Ramazan'ın bombaları, rakibin çaresizliği görülmeye değerdi.. "Yönetim Uyuma, Maaşları Unutma.." sloganı, günün anlam ve önemine hitaben uygundu.. Rakip takımın adı Milli Piyango olunca, taraftarın kontrası da gecikmedi, son söz şu şekilde idi;
"Nimet Abla gelsin, sizi kurtarsın.. "
Hentbol sonrası tv basına geçtik.. Eskiden güzel oluyordu Abdi İpekçi deplasmanları.. Adrenalin üst seviyede, pota arkası Beşiktaş'a verilmiş, karşılıklı kontralar falan filan.. Oyunculara da gaz veriyodu tribün öyle olunca.. Ama İstanbul Emniyeti işin kolayına kaçmaya devam ediyor, olay potansiyeli olan her maça yasak koymaya başladılar.. Emniyeti sağlayamamaktan değil, kendilerini yormak istemediklerinden kaynaklanıyor bu saçma kararlar.. Yoksa sen 800-900 kişinin bile emniyetini sağlayamıyorsan eğer, o görevde ne işin var, git başka bir uğraş bul kendine.. Zabıta ol ne bileyim..
Hayatım boyunca izlediğim tüm Beşiktaş Erkek Basketbol takımları, son periyot özürlü idi. Bu sezonki takım da aynı özürlülükte devam ediyor. Hoca ile, oyuncu ile pek alakası yok bu işin karar verdim. Bir paniktir alıyor takımı, alakasız atışlar, gereksiz zorlamalar, olmadık top kayıpları.. 37 yaşındaki kaptan, orta sahadan 3'lük deniyor 1 dakika kala maçın bitmesine.. Yazıktır, verdik maçı.. 3. periyotta dengeyi sağladıktan sonra kopartmalıydık, ama beceremedik malesef.. Yıllardır fener maçlarında yaşadığımız Damir Mrsic krizi yine tuttu, üst üste 3'lükler ile fenerbahçe kopardı galibiyeti.. Kafayı yedim ekran başında.. Eline sıçayım be adam, hep aynı senaryo anasını satayım...
Salonun boşluğu dikkatimi çekti hep diğer yanda.. Beşiktaş taraftarı orada olsa idi bugün, bu kadar boş olur muydu o tribünler ? Kesinlikle hayır..
...
1 aylık bir dönem için transfer dedikoduları ile kafamızı bulayacak süreç başlamak üzere.. Kimler gidecek, kimler gelecek göreceğiz futbol takımı için.. Birilerinin para ile satılabildiğini görmek istiyorum artık. Adam satalım, adam almayalım istiyorum.. Koyim bi tarafına gelecek şampiyonluğun, azcık kıçını başını düzeltsin takım, paralarını alabilsin şu klübün personeli.. İstiyorum ama nerde, tabi ki hayallerde..
taksim
7 KİŞİ
FILIP HOLOSKO
HAKAN ARIKAN
İBRAHİM TORAMAN
İBRAHİM ÜZÜLMEZ
KORCAN ÇELİKAY
RÜŞTÜ REÇBER
SERDAR ÖZKAN
Yukardaki 7 ismin diğer topçulardan ne farkı var derseniz; onların Beşiktaşla sözleşmeleri bu sene bitiyor. Aralarında takımın en yaşlısı da var en gençleri de var. Gitmesini istediklerim de var kalmasını istediklerimde. Takımın kaptanlığını yapıp arkadan iş çevirenleri gördükten sonra kimse için duygusal bakamıyorum artık. Sene sonu dönüp bu posta bakarız kimler gitmiş kimler kalmış...
Edit: Sayı tekrar kontrol edince 9a yükseldi. Yusuf Şimşek ve Uğur İncemanda sözleşme yenilemezse mayıstan sonra serbest kalıyor.
oneblood
Mustafa Denizli Bizi Neden Yoruyorsun?
Geçen seneki çifte kupadan sonra herşeyi bırakıp Çeşmeye yerleşip sadece balık tutmak istediğini biliyoruz da kimse seni silah zoruyla tutmadı takımın başında.
Sene başından beri bu kadar isteksiz olmak zorundamısın?
Maçı yedek klübesinden izlemek dışında tribündeki taraftardan ne farkın var?
Kahinlikten şapkadan kulaksız tavşanlar çıkarmaktan vazgeç artık. Ya da bırak git artık sende kurtul bizde.
Ben bu takımı şampiyon yapmakla uğraşamıycam olursa olur olmazsa canım sağolsuncu olma.
Bırak 30.cu 34.cü haftaları şu maçları anlık olarak analiz et, İnönüde oynadığının farkına var, takıma koşacak adamlar lazımken "Yusuf"lardan medet umma.
ps:Beni serdar ortaç şarkısına da mahkum ettin ya daha ne olsun
oneblood
...
Artık birisi çıksın, sana ORANIN İNÖNÜ OLDUĞUNU, BEŞİKTAŞ'IN İÇ SAHA STADYUMU OLDUĞUNU ÖĞRETSİN !!
Hay anasını satayım ya.. Bok oldu geriye yaslandın da..
Manisaspor Deplasmanı..
*Stadı güzel yapmışlar, modern görünüyordu.. Köşeleri de birleştirebilseler çok daha güzel olurmuş hatta.. -belki havayı keserek üşümeyi de engellerdi, bilemiyorum- Yazmayı unuttum daha önce ama sivasın stadı da oldukça güzel düzenlenmişti eskiye göre..
Tabi içini düzeltirken dışını akıl etmemiş zeki manisa yönetimi (!), deplasman tarafının.. Turnikelere ulaşmak için 7 8 kere güvenlik kontrolünden geçirirsen insanları, kuyruk olur.. Stad kapılarını da geç açtırırsan, yığılmaları ve insanların mecburi anarşi yaratmaları durumunu engelleyemezsin.. Bir iki dakika evvel girmeyi başardık biz ortalık karışmadan, ama söylenene göre oldukça kötü bir görüntü oluşmuş..
*Soğuktan bahsederken dahi ürperiyorum.. Oldukça kalın giyinmeme rağmen en çok üşüdüğüm deplasmanlar arasına alıyorum manisayı.. Üşümek kaçınılmazdır yazılmalı stad girişinde bir duvara.. Kaderimize razı, yük etmeyiz mont polar vs..
*1 puan iyi midir göreceğiz ancak, ilk yarıda izlediğim takımı beğendim kendi adıma.. Ortadan iyi pozisyona giriyorduk, paslar yerinde idi, her hücuma kalkışımız tehlike yaratıyordu.. Ama bu etkinliğimiz 40 dakika kadar sürdü.. Kalan 60 dakika hayalet Beşiktaş'ı seyrettik.. Belki biraz becerikli olabilse idik, ilk 40 dakikada skoru netleştirir, sonrasında keyfini sürerdik ama olmadı..
*Bobo'nun golü tribünden görebildiğim kadarı ile çok klastı..
*Tribün her manisa deplasmanında olduğu gibi rezaletti.. Oldukça büyük bir alana sahip olmamıza rağmen aynı ağızdan bağıramamamız, golden sonra etkili olan bir iki tezahürat harici çok etkili görünmememize sebebiyet verdi. Ancak üzeri kapatılırsa seneye, muhteşem tribün yapılır orada..
* Deplasmanların popülarite değerleri var bence çoğu taraftarın gözünde.. Bazı deplasmanlar bu bağlamda az katılımlı olabiliyor.. Bahse konu popülariteyi de genelde rakipten çok, takımın gidişatı belirliyor.. Oldukça can sıkan bir gözlem tabiki bu.. Kilometrelerce ötede olsa bile yanında olma isteği ile yanıp tutuşan bizi, gitmemeye teşvik eden skorlardan söz ediyorum.. Geliyorum dedikten sonra vazgeçmek mesela.. Önce diyarbakır beraberliği, sonrasında cska mağlubiyeti canlı örneğimiz oldu bu yolculuk öncesinde...
10 kişilik araçta 5 kişi rahatlığına söz edilmeyecek, biraz soğuk ama içi boş bir deplasman yaptık böylece..
İstanbul'a gedikten sonra dinlenmeden 8 saat çalışma sonrası, ancak bu kadar .. Kopuk kopuk oldu, affola..
taksim
Yollar Var Yollar Uzun #3
525 Km..
İstanbul - Manisa..
09:30, Taksim'den hareketle..
Kara gelen kışa inat, Bembeyaz umutlarımızla düşeceğiz yoluna sabahın erkeninde..
Sen yüzümüzü kara çıkarma Kartalım..
taksim
Mühendis Oktay- Anma / 13 Aralık 2009
Beşiktaşlı mühendis Oktay Akdemir'in bir grup Galatasaraylılar tarafindan 1991 yilinin Subat ayinda öldürülmesinin tek tanığı olarak mahkemeye çıkmaktan kaçınmayan Baris Tut boyle anlatir olayi. Ve ekler:
"Bir anda binlerce insan doluştu Mecidiyeköy caddelerine. Önce Beşiktaş taraftarı çıktı dışarıya. Kalabalığın arasına karışarak buluşma noktasına gittim. Epey sonra Galatasaray taraftarları göründü. Süreyya erken davrananların arasında, çabucak geldi sözleştiğimiz yere. Geldiğimiz gibi, yürüyerek dönmeye karar verdik.
Biraz arkamızda yaklaşık elli kişilik bir gurup, ellerinde sopalar ve demir çubuklarla küfürler ederek ilerliyordu. Gurubun liderliğini uzun boylu, sarışın ve yüzünü atkıyla örtmüş bir genç yapıyordu. Elinde kalas gibi kalın bir sopa vardı. Arkamızdan geldiklerini bilerek, ama hızlanmadan, dikkatle yürüyüşümüzü sürdürdük. Şişli yolu üzerindeki bir durakta, demirlere yaslanmış sessizce duran genç bir adama şöyle bir gözümüz takılmıştı ama hemen arkamızdan gelen ve artık yoldan geçen araçları taciz etmeye başlayan gurup ona vahşi hayvanlar gibi saldırdı. Sopalar çoktan yere serilmiş adamın üzerine inip kalkıyordu. Adamın hareketsiz duran bedenine sayamadığımız kadar çok tekme indirdikten sonra çemberi genişlettiler. Sarışın genç, elindeki sopayla son darbeyi vurduktan sonra, izlendiğinin bütünüyle bilincinde olarak, başını kaldırdı ve çevresini süzdü. O nefretle bakan gaddar gözleri unutmak kolay olmayacaktı..."
Barış Tut
"Futbol Nedir ki" , Shf 102.
"Siyah-Beyaz renklere sarılsın naaşım, sana binlerce Oktay feda Beşiktaşım"
13 Aralık 2009 Pazar
Saat: 14:00
Nakkaştepe Mezarlığı
Uefa'yı S.ktiret Saldır Beşiktaş!!
Mesela maç öncesi, futbolcunun ismini melodik bir şekilde söylüyor tribün.. O sıra futbolcu ısınmada.. Yeni takım arkadaşları diyor hadi git.. Anlamıyor, nereye gideyim.. Diyorlar ki, önlerine gideceksin, Oley çekeceksin.. En kariyerlisi dahi şaşıp kalıyor bu seramoniye, kendini değerli görüyor belki hatta.. Tribünün bu hareketi iki tarafa da gaz veriyor üstüne..
Bunu yaşayan her futbolcunun kendi kendine oha lan dediğine kalıbımı basarım. Bizdeki -türkiye için söz ediyorum- tribünsel seramonilerin yanına yaklaşabilecek avrupada örnek olduğunu da -tribün ile futbolcu arasında - düşünmüyorum. Türk insanı olarak birbirini gazlamada sahip olduğumuz başarı, doğrudan tribünlere enjekte edilmiş sanki..
Aslında bu ufak bir detay her taraftar için. Dün oynanan CSKA maçında da, benzer hisleri CSKA'lı futbolcular yaşamıştır diye tahmin ediyorum. Onları çağırmasak da fakyu çeseka dediğimize karşılık el sallamalarından belli idi anaa taraftara bak lan şeklinde düşünceleri..
Karşı cephede ise, alışık olduğu o taraftarı ile pozisyona giremeden gol bulmaya uğraşan bir Beşiktaş vardı. Tekniğe taktiğe girersek çıkamayız, paralel olarak atlıyorum.. İkinci yarı, skorbordda Wolfsburg'un beraberlik golünü gördükten sonra çıkan ümitler tükenmedi, Saldır Beşiktaş.. bestesi daha bu hafta sonu Beşiktaş seyircisi masturbasyon yapıyor'u nazikçe söylemeye çalışan Erman Toroğlu'ya kapak oluyordu.. Ne var ki beste, Süleyman Youla'dan beri uğursuzluğunu koruyor bana göre.. Diyarbakır maçında da uzunca değişik şekilde söylenmişti..
Neyse, dakikalar 60'ı buldu falan, işler iyicene zora girdi, yavaş yavaş susarak sadece pozisyonlarda homurdanması gereken o tribün, "Uefa'yı siktiret Saldır Beşiktaş" şeklinde besteyi mutasyona uğratarak Nirvana'ya ulaşmayı başardı.. Biz farklıyız oğlum Beşiktaş tribünü bu manyak bir yer geyiğine girmek istemiyorum ama, şu lafı, öyle bir dakikada söyleyebilecek insanı bırak Türkiye'yi, hiç bir ülkenin takımının tribününde bulamazsın..
İşte o dakikada bende düşündüm.. Sahada olan Beşiktaşlı topçular -en azından hemen algılayabildikleri için türk olanlar- neler geçirmişlerdir kafalarından diye..
Sadece saldırmamızı istiyorlar.. Atamasak dahi, yesek dahi.. Yapamasak dahi.. Sadece saldırmamızı, saldırmamızı..
Bunu siyah beyaz forma ile, o saniyede, o çimlerin üzerinde düşünmüş olabilmeyi hayal etmek dahi insanın tüylerini kaldırıyor.. İstiyor taraftar işte.. Golü, Uefa'yı, 3 puanı, grubu falan değil.. Sadece akın eden Beşiktaş'ı görmeyi..
Bilemiyorum neler hissettiler.. Ne düşündü mesela Ekrem, Toraman, Nihat, Deli İbo.. Nasıl etkilendiler.. Ama mücadelelerinin karşılığını skorboarddan değil de tribünden aldılar maç sonunda ki, bu da ucundan kıçından bir yerinden etkilendiklerinin göstergesidir..
...
Ha keşke, hoca da bizim gibi olsa, Uğur İnceman'ı değil de, ne bileyim tabatayı falan düşünseydi. Veya sakatmıydı bilemiyorum ama, Batu da iyi giderdi belki..
Neyse ya..
Son olarak, yenildik diye Manisa'ya gitmeyi düşünürken vazgeçen var ise, oturup yeniden düşünmesini isterim kendi adıma.. Uğraşıyoruz nasıl gideriz diye, umarım bulacağız bir çare..
Kupaları siktiret saldır Beşiktaş..
taksim
Futbolcuyu Bitirme Planı
Bir insanı kazanmak ya da kaybetmek her zaman kolay olmamıştır. Elinizin altındaki insan size bağlıysa para kazandığı alanda sizin söylediklerinizi yapmak zorundaysa bu kaybetme işi kolaylaşıyor. Uzun vadede gözükse de bir futbolcuyu 6 ayda kaybedip kendi taraftarı önüne kurban olarak atabilirsiniz. Bunları madde madde sıralamak yerine olayları yaşamış görmüş biri olarak anımsatarak ilerlemek daha iyi olur sanırım. Öncelikle elinizdeki oyuncu Türk ve sizin altyapınızdan çıkmış biri olmalı. Çünkü özkaynağınızdan çıkmış oyuncuyu oyun hamuru gibi istediğiniz şekle sokabilirsiniz çünkü bilirki hayatını verebileceği klüp onun için kötüsünü düşünmez her şeyi onun iyiliği için yapmaktadır. Oyuncunuzu altyapıdan çıkartıp A takımda iki üç sene pişirip yıldızlaştırıp klübünüzün bonservis tarihinde rekor denebilecek bir fiyata Avrupanın kalburüstü bir liginin ama onun orta sıralarda bir takımına satabilirsiniz. Futbol hayatında yıldızlaştığı yıllar içinde olan futbolcu adından söz ettirecek bir isim haline gelir, gol krallıklarına yaklaşır, milli takımın değişmez oyuncusu olur sakatlıklar yaşar düşer kalkar sonunda "O" olur. Taraftarınız onu orada izlerken sürekli eski takımına döneceği günleri düşünür hayal eder, kolunda kaptanlık bandıyla tekrar tribünden izlediği o yeşil sahada görmek ister. Futbolcu da bir gün döneceğini bilir ama onun için daha erkendir hırsı azmi devam etmektedir. Yaşadığı sakatlıklardan kurtulup misyonunu tamamlayamayı düşünmektedir. Ancak gün gelir altyapısından çıktığı klübün başındaki Başkan kendi başarısızlıklarının üstünü örtmek için taraftara ve camiaya sunacağı kurtuluş reçetesi olarak onu görür. Futbolcunun dönmemek için ısrarları belli bir yere kadar sürer, kafasında dönmeyip o çok sevdiği taraftarların gözünden düşme korkusu başlar.
Gün geldiğinde hayal ettiği yaşamı bırakıp aileni ikna edip geri dönersin, futbolu o yeşil sahada bırakma gururu herşeyin önüne geçer. Futbolcumuz Türkiyeye döner askere gider kampa katılamaz ama bu sadece "onun" sorunudur. Çünkü o artık geri dönmüş bir efsanedir ve süpermen olmak zorundadır. "uyan süpermen daha uçucan." Artık sıra kahinin oyunları gelir her sıkıştığında onu sahaya sürer bir anda herşeyi kurtarmasını her topu 90a göndermesini ister, madem İspanya'da attın burda da atarsın ne de olsa sen büyük topçusun senin idmana fizik kondüsyona güçlenmeye ihtiyacın yoktur. Senelik ne kadar para aldığını geldiğinde taraftarın gözüne de soktuk geri kurtuluşun yok. "İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli. Eğ başını, usul usul yürü şimdi." Onun için herşeyden önce onu yetiştiren ailesi olduğu klübü gelmektedir. Sadece "aldığım paraya bakarım" "yedek klübüsünde otururum girdiğim maç olursa da deli danalar gibi sağa sola koşarım" kafasında değildir. Bir an önce kendini zaten ispatlamış olmasına rağmen sadece taraftara olan vefa borcunu ödemek ister. Kafası rahat olsa en basit hareketlerle başaracağı şeyleri zorlasa da yapamaz. Ve işte o akşam oyundan alınırken "ıslık" sesleri arasında yürür klübeye doğru, oyundan çıkarken dönüp tribünleri alkışladığı günler mi geçer aklından orasını bilemeyiz. Ama bizim aklımızdan tek bir şey geçer biliriz ki sen "O"sun gerçek ve tek kaptansın.
oneblood
Afiyet Olsun Yeni Sezon.. :)
Maça çok az bir zaman kaldı, pamukk yorum yazmasa kaçıracaktım hatta gözden..
Ferrari'nin doğum günü kutlanmış klüpte dün akşam..
Duruş aynı, poz aynı..
Durumu artık anlatmayacağım..
Bize sadece sevinmesi kalsın,
Umuyorum ve stada doğru hareketleniyorum..
Doğum günün kutlu olsun Ferrari..
-Gol atmanı acaip isterim lan bu gece.. -
taksim
Mühendis Oktay- Anma / 13 Aralık 2009
"Siyah-Beyaz renklere sarılsın naaşım, sana binlerce Oktay feda Beşiktaşım"
13 Aralık 2009 Pazar
Saat: 14:00
Nakkaştepe Mezarlığı
Yahya Kemal Gençer..
Sen.. Sen ve otobüslerin.. (!)
Ayrıca az önce tv'de,
"Keita.. fildişli oyuncu" Emre Tilev..
Joooon Benjaamiiin Toşakkkk, Toşakkk..
Sivasııın Yollarınaa..
Gölbaşı diye bir yer var.. Sanıyorum tam tarif gerekirse Ankara'dan sonra kalıyor.. Ama Ankara'ya bağlı diye düşünüyorum, neyse..
Sabah mola verdik, çorba içecez.. Olmaz böyle bir soğuk.. Sabahları serin olur klişesi solda sıfır, harbiden. Soğuk önce atkıyı, sonra poları, sonra sweeti, sonra atleti geçerek vücuda değiyor, hissediyorsun.. Ve her Ankara tecrübesinde yaşanan gibi, beni alıyor bir titreme.. Yanında ağız dolusu küfür, yine Ankara'nın havasına..
Bana kendisini pek hissettirmeyen o soğuğun etkisinde gibi gözüktü takım maçın genelinde. Bobo'nun 2. golü verilse idi veya Nobre yerine Batuhan tercihini kullansa idi Denizli, farka gidebilirdik rahatlıkla.. Ama olmadı, takım maçın sonlarına doğru rehavetin verdiği rahatlıkla saçmalamaya başladı.. Biz de gelmesi muhtemel her Sivas tehlikesi için yusufları oynamaya niyetlendik.. Tabata ve Nobre sefilleri oynadı, İbrahim Kaş ilk kez benden alkış aldı ve Ernst'in şutu girse süper olurdu -di mi lan-.. vesaire, vesaire..
Nitekim güzel ve rahat bir deplasman oldu kendi açımdan.
Araç ve bilet sıkıntısı çekilmediği zaman, -ki deplasmanı eziyete çeviren başlıca ikilidir kendileri- üzerine bir de 3 puanı alınca, tadından yenmiyor binlerce km dahi olsa.. Giderken, stadda ve dönerken karın ağrılarına sebep olan tonla makara kukaranın yanında, güzelde bir deplasman bestesi vardı araçta, melodisi orjinal olduğu için videosunu bulursam koyacağım, sözleri ile yetinelim şimdilik..
"Gecenin yarısı, Sıcacık yatağımızı,
Bırakıp geldik herşeyi, senin uğruna..
Düştük yollara,
Ne şampiyonluk ne kupa,
Sadece sensin aklımda..
Seviyoruz biz, acılarınla.."
...
16 saatte gidip, 12 saatte döndükten sonra, üstüne dinlenmeden 8 saat çalışmak fena koyuyor adama ama olsun.. Gözümüzü iki hafta sonrasına, Manisa yollarına diktik şimdiden.. Ama önce Diyar'ı eli boş göndermek farz oldu.. Boğazımıza kuvvet..
Ha bir de eklemezsem olmaz, özledik be Bülent başşşgaannn..
taksim