Hem Topu Hem de Parayı En İyi Takip Eden Adam…
Haftalardır Sergen hakkında ben de birşeyler yazmak istiyordum. Geçmiş zamanlarda yavaş yavaş bu kişiliğe bürünürken Sergene katlanabiliyordum ama artık televizyonda gördüğümde kanalı değiştiriyorum çünkü sinir katsayım artıyor. Bunları başkası söylese umursamaz geçerdim ama bu lafları eden Sergen olduğu için hem üzüntüm bin kat artıyor hem de sinirden yerimde duramıyorum. Bu üzüntü ve sinirle sağlıklı bir yazı yazamayacağım artık apaçık belli oldu. Bugün Özcan Sapan abimiz "Nouma, İlhan ve Sergen" başlıklı bir yazı yazmış benim kurmak istediğim tüm cümleleri kurmuş, sizinde okumanızı istediğim için paylaşmak istedim.
Nouma,İlhan ve Sergen
Nouma, İlhan ve Sergen; Beşiktaş’ın yakın tarihine tanıklık yapmış, önemli işlevler üstlenmiş, kimi altyapıdan yetişmiş, kimi başka takımlardan transfer olmuş veya başka ülkeden gelip gönülleri fethetmiş bu üç isim neden farklı algılara sebep oluyor… Bir dönemler bizim için çok anlamlı olan ve ismini stadyumda haykırırken gırtlağımız yırtılana kadar bağırdığımız, bu üç isim şimdi Beşiktaşımızın neresinde yer alıyor… Evet, neden bu üç isim ve nedir farklı duruşların, farklı nedenleri. Neden biri susarken, biri amigoluğa soyunurken, en derinimizden gelen fırsat buldukça bize küfür ediyor. Bu durum sadece “yorumcu”, “duruş” olarak veya “dargınlık” olarak mı açıklanmalı yoksa bir ahlakı sorunla mı karşı karşıyayız?
Fransa’da Doğdu Beşiktaşlı Oldu…
Pascal Nouma, ne Fransa'da doğmuş olması ne de önceleri başka takımlarda oynuyor olması geldiği noktayı asla değiştirmez, o yediden yetmişe bütün Beşiktaşlıların gönlünü kazanmıştır. Her maçta; basket, futbol demeden Beşiktaş’ın olduğu her yerde o vardır. Beşiktaş’a olan sevgisi tarif edilmez, bizim de ona olan sevgimiz asla tarif edilemez….
İmansız…
İlhan Mansız, önce Samsunspor, ardından Galatasaray’la anlaşmasına rağmen Beşiktaş’ta oynamayı tercih etmiştir… Başarılı bir kariyer… Sakatlık, şanssızlık derken Almanya, Herta Berlin ardından Ankaragücü. Ve Ankaragücü formasıyla Beşiktaşa gölü bile var! Ardından yine şanssızlık, yeniden Almanya 1860 Münih ve istemeyerek biten fotbol yaşamı… Beşiktaş’ta iyi-kötü günleri mutlaka olmuştur… Takımdan kesilmiştir, başarısız olmuştur… O günleri hatırlarım… Herkes hatırlar… Kral şimdi suskundur… Sessiz ama derinden Beşiktalıdır yine…. Onun Beşiktaş’a olan sevgisi tarif edilemez, bizim de ona sevgimiz tarif edilemez…
Kol kırılsın yen içinde kalsın demiyorum tabii ki. Ama herşeyin, her işin bir zamanı ve şekli olduğunu düşünenlerdenim… Bir sorun yaşanmışsa, o sorun çözülmeli, konuşulmalı, anlatılmalı… Ama her önüne geldiğinde topa vurur gibi sorunu tekmelemek kime ne kazandırır. Veya her gece televizyon ekranlarından küfüre teşne olmak kime ne kazandırır. Bu durum bir “kırgınlık” veya başka bir şey olarak algılanbilir mi?
Kimden mi bahsediyorum; belli değil mi?
Hem Topu Hem de Parayı En İyi Takip Eden Adam…
Sergen Yalçın, 19 yaşında Beşiktaş’ın orta sahasındaki müthiş sol ayaklı, gelecek vaad eden futbolcusuydu. Beşiktaş’ta aralıksız 5 yıl forma giydi. 1996 yılında Beşiktaş yöneticisi Uğur Ekşioğlu ile tartışınca takımdan ayrıldı.
Beşiktaş’tan ayrıldığında Türkiye’yi trilyon ile tanıştıran transfere imza attı. Cem Uzan 1 trilyon’a Sergen Yalçın’ı İstanbulspor’a transfer etmişti. Sergen Yalçın, parayı veren düdüğü çalar misali dolaşmayı sürdürdü… İstanbulspor macerası 2 yıl sürdü.
İstanbulspor’dan ayrıldı ama bir başka işadamının projesine dahil oldu. Anlaşmalı seyahat başlamıştır. Bir anlamda “kültür” gezisi… Ama bol paralı bir gezi bu.
Adını Jetpa konutlarıyla duyuran, Siirt’e bir otomobil fabrikası kuracağını açıklayan Fadıl Akgündüz, ilk önce Siirt Jetpaspor’u yeniden yapılandırmaya girişti. Fadıl Akgündüz futbola büyük paralar yatırırken Sergen Yalçın’ın da bonservisini 9 milyon dolara satın aldı. Siirt’te oynamayacağını açıklayan Sergen için Fenerbahçe, Trabzon ve Galatasaray’da kiralık günler başladı.
2002 yılında Sergen yeniden Beşiktaş’a geldi. 4 yılın ve kazandığı bir şampiyonluğun ardından Sergen yine bir inşaat şirketinin futbol projesinin ilk transferi olarak karşımıza çıktı.
İkinci Lig B kategorisinde mücadele eden Şekerspor 3. Ligdeydi. Adını son dönemde gelişen inşaat sektöründe yaptığı yatırımlarla duyuran KC Grup, Şekerspor’u satın aldıktan sonra şampiyon oldu. 2. Lig’e çıktı. O dönemlerde Süper Ligi hedefleyen Şekerspor’un aklına, hem sportif hem de reklamsal başarının sağlanması için ilk olarak Sergen geldi.
1996’da 1 trilyona imza atan Sergen, 10 yıl sonra yarı fiyatına bonservisini başka bir şirketin kasasına vermişti. Futbol hayatı boyuncu 4 kez imza atmıştı, fakat üç imzası şirket takımlarının mukavelesini süslemişti. Belki de bu, Sergen’in dediği gibi hayatındaki son transferi olacaktı. Ama bu, yolculuğun durumunu, hedeflerini değiştiren etken olmayacaktı…
Oynadığı dönemlerde kendi anlatımlarından anladığımız gibi; Beşiktaş’ta sakat durumda iken, bir Tempra araba hatırına gol attığını, gol sonunda arabayı aldığını anlatırken, gülmelerini hatırlarsınız. Chelsea ile oynadığımız maçta 2 gol atmıştı. Daha sonra bunları da “bahiste koyduğu parayı katlamak için” yaptığı konuşuldu, bu dedikodu olabilir, yalan olabilir, Sergen’ı karalamak için kullanılıyor olabilir… Ama bu durumun camiada konuşuluyor olması bile kötü bir şey değil midir?
Bulunduğumuz sitenin açtığı başlık bir kez daha önem kazanıyor: Vedat Okyar… Ne demişti buna benzer konular için… “Üzerimde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim”… Selam olsun bir kez daha büyük kaptanımıza… Aşkına, sevdasına bin selam olsun…
Sergen açısından su yüzüne çıkabilen çok şey var. Bizim bilmediklerimiz mutlaka vardır. (Bildiklerimizi, bildiğimi anlatmayı sürdüreceğim; yazı dizisi bu anlamda devam edecektir!) Ama şuna inanıyorum ki; TV programlarına devam ettikçe bilmediklerimizi bir bir açıklayacaktır kendisi. Çünkü onlar malzemeye parayı veriyorlar… Tıpkı, Uzan gibi… Veya Jetpa gibi… Veya KC Grup gibi… Unutma Sergen, oynarsan alırsın parayı… Sen şimdilik buralarda “oynamayı” sürdür. Her önüne gelen topa vurur gibi. Küfret Beşiktaşımıza… Geçmişini inkar etmeyi sürdür… Çünkü bu aralar inkarcılar ve ihbarcılar kazanıyor…
Hayatın bu kadar kepaze ve ucuz olduğunu bilseydik! Toplardık aramızda birkaç lira. Alırdık sana bir Tempra… Veya İngiltere’de attığın iki süper gol hatırına, ne aldıysan… Verebilirdik belki… Belki bizim için de bir gol atardın ha… Belki yıllarca oynadığın takımında aldığın şampiyonluklarımız artardı… Bir düşün istersen… Ağız dolusu nefretini kusmadan önce…
Şimdi seni şöyle hatırlamayı seçiyorum; hem topu hem de parayı en iyi takip edensin…
Nouma ve İlhan için söylediklerimi, senin için söylemeye dilim varmıyor. Çünkü senin Beşiktaş’a olan sevgin tarif edilebilir, bizim de sana olan sevgimiz bankalarda, borsalarda yatıyor artık… Oyna ve al…
Havasından mı Suyundan mı
Maçtan önce iki konu hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. Bunlardan birincisi Mehmet Özdilek, Bugün tribünler maçtan önce çağırıp alkışlayınca yerimden kıpırdamadım alkışlamak içimden gelmedi. Beşiktaşlı eski futbolcuların teknik direktörlük yaşamlarını yakından takip ediyorum (edebildiğim kadar) Mehmet antrenörlüğe başladığı dönemden itibaren sürekli bir değişim içinde. Bu değişim oynattığı futbolla alakalı değil tamamen kişilik, hal ve hareketleriyle ilgili. Bir insan nasıl bu kadar değişim gösterebilir inanamıyorum. Bizim Şifo Mehmetimiz zamanla kaybolarak yerine II. Fatih Terim çakması geldi. Sahadaki futbolcularla girdiği dialogları yaptığı mimikleri iyi inceleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu sene de oynattığı futbolla da Bülent Uyguna özenmiş herhalde, eğer rakip seni geçiyorsa tut indir futbol oynamasına izin verme böyle kazanırsak 1 puanı dünyalar bizimdir kafasında. Yazık gerçekten çok yazık...
İkinci konuda yönetimin yıllardır söylemekten dilimizde tüy bittiği bir olayı gerçekleştirmiş olması. Bugün Kartal yuvasındaki bir görev değişikliği ile ilgili bir şeyler duydum belki bu güzel gelişme bundan dolayı olmuştur. Klüp tamamen kendi markasıyla reklamsız 100. yıl formalarını piyasaya sürdü ben de hemen koşup aldım. Forma giymekten hiç hoşlanmam, rahat etmem ama yıllarca istediğimiz bir şey olunca da gidip almamak olmaz.
Gelelim bugünkü Antalya maçına. Yazının başlığı tamamen Schuster için yazdım. Herkesin aksine ben bugün çıkarılan kadroyu beğenmedim. 3'lü orta saha kurup üçü de aynı özelliklerle adamı yerleştirmesi benim tuhafıma gitti. Antalyanın orta sahasını durdurmak için bu kadar sert bir önleme gerek varmıydı diye düşünüyorum hala. Eğer takımda Queresma varsa bu takımın illa ki kanatları kullanması lazım. Queresme sürekli ortaya kaçıp top almaya çalıştı. Auerlio bu takım için çok ağır kalıyor aldığı her topu yana vererek oynaması takıma hiç bir artı sağlamıyor. Bir de Ernst'e bakınca ortadaki fark anlaşılıyor. Bir de Boboya gol kralı olması için tek yapması gereken şeyin yerinde beklemesi olduğunu birisi söylesin artık. Sürekli yanlara kaçarak topu alıp birebir de adam geçmeye çalışması ve becerememesi sürekli izlediğim bir sahne olmaya başladı.
Bir kaç kelime de aynı tribünde olmaktan utandığım adamlar için yazıcam. Bir insan saha da her türlü hatayı yapabilir kendi kalesine gol atabilir kaleciyse elinden topu kaçırabilir ama 90 dk. boyunca bu adama küfretmek nedir? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum. Biliyorum bütün cevaplar küfürlü olacak. Ben ettim siz de edin. Çünkü bu adamlar anca bundan anlıyorlar. Üstünde Beşiktaş forması olan adama 90 dk küfret sonra takım gol atıp öne geçince deliler gibi sevin. Beşiktaşa asla küsemem ama gün gelecek Beşiktaşı sadece tvden izlemeye başlıycam çünkü artık dayanamıyorum bir değiller beş değiller her yerdeler.
oneblood
Schuster'e Tek Söylemek İstediğim...
Deniz Tarafındaki Kale
Maçtan sonra okuduğum bütün yazılar havanın sıcaklığıyla ilgili başlıyordu. Ben de bu konuda en çok sıkıntı çekenlerdenim, durduğum yerde sırtımdan sular aktı resmen ama dale sırasında etrafımdakiler tişörtlerini çıkarmasalardı daha iyi olucaktı hem sıcak hem de koku aynı anda çekilmiyor.
Stada 1.5 saat önce girdim o saatte bile stadın full çekeceği belli oluyordu. Derbilerde bile yer yer boşluklar olan stad tıklım tıklımdı. Querasma ve Guti faktörü desek yalan olmaz. Diattalar Schindelfeldler varken de stad full çeksin istiyor insan ama yapacak birşey yok, artık bütün taraftar profilleri ortak oldu. Yıldız varsa heyecanlandıracak adam varsa taraftar da var.
Oyuncular ısınmaya çıkınca Zapo tribüne çağırılmadı diye biliyorum ama ben farketmesem de kadrolar açıklanırken onu ıslıklamışlar. Islıklayacakları adamı da çağırmamaları doğal zaten. Zapo Sivokla beraber transfer edildiğinde herkes Zapoyu daha çok sevmişti ama takımda kalan Sivok oldu, o gitti. Bugün Sivokun sözleşmesi donduruldu yerini Zapo aldı. Beşiktaş neleri affetmediki Zapoyuda affeder, eğer satılmazsa ya da gönderilmezse 1-2 haftaya bu mevzu kapanır, tekrar tribüne çağırılır.
Benim için bugün kadrodaki tek süpriz Delgadonun ilk 11'de başlamasıydı. Geçen maç performasına göre Tabatayla başlar diye düşünmüştüm ama Schuster tek maçta adam "yakmayı" düşünmüyor herhalde. Ama Guti gelince ne Tabata ne de Delgado ilk 11i rüyalarında görürler. Tabatanın değeri 8 milyon euro olmasa çoktan satılmıştı zaten, yönetimin bu değer mevzusu yüzünden eli kolu bağlanıyor.
Schuster uzun boylu takıma karşı önlemi yerden oynayarak bulmuş, zaten ilk kırmızı kart ve golden sonra Plzen çözüldü. Ama takımın en aksayan yerleri bekler. Erhan yapması gerekenlerin hiçbirini yapmıyor daha doğrusu yapamıyor İbrahimda kendi kanadından artık ağır kalıyor, iki pozisyonda da rakibi yanından geçip topu aldı. İsmailin defansı tam anlamıyla öğrenip oraya yerleşmesi gerekiyor. Bir de Boboya artık kanatlarda değil ortada durması gerektiği öğretilmeli.
oneblood
Bir Maniniz Yoksa Size Gelecektik
Merhaba;
Kurada Beşiktaş ile eşleştiğimizi öğrenince hem heyecanlandık hem de çok mutlu olduk. Elbetteki sizler asıl favori olansınız ama bu bizim gibi amatörler için belki de karşımıza hayatta ancak bir kez çıkabilecek bir tecrübe demek.
Beşiktaş’ı daha önce gerek şampiyonlar ligi gerekse de uefa kupası maçlarında tv’den izlediğimiz kadar biliyoruz. Takımınızın yıldızları ile tanışacak olmak bir onur; bu yüzden İstanbul’da oynamayı heyecan içinde bekliyoruz ama elimizden gelenin en iyisini yapmak ve Beşiktaş’ın yıldızlarına zorlu bir mücadele içinde geçirecekleri maç sunmak istiyoruz.
Vikingur takımını ve gündelik yaşamını sizlere şöyle özetleyebilirim;
Haftada 40 saat çalışıp bazen 4, bazen 5 gün olmak üzere genelde akşamları saat 6 ila 8 arası idman yapan işçileriz bizler. Yarı profesyonel ve amatörlerden oluşan bir takımız. Benim gibi bankada çalışanından, fabrika işçilerine kadar ve hatta hala eğitimine devam eden öğrencileri de barındıran bir takım.
Toplam nüfusu ikibin olan birbirine yakın iki köyün takımları GÍ Gøta ve Leirvík ÍF’in iki yıl önce birleşmesi sonucu Vikingur olarak doğduk. Bu kulüpler küçük kulüplerdir ama özellikle GÍ Gøta gurur duyulacak bir geçmişe sahiptir ki Faroe’de altı şampiyonluk kazanmıştır. Fakat Vikingur daha ilk günden itibaren tam anlamı ile bir başarı hikayesidir çünkü kulüp mümkün olduğunca yerel sporcularla hayatta kalmak istiyor. Asıl amacımız her zaman için yerel oyuncuları kazanmaktır.
Beşiktaş maçını başarı ile geçmenin bizler için büyük bir hedef olduğunun farkındayız, hatta çok büyük bir hedef. Fakat avrupa liginde Faroe futbolunu temsil edecek olmanın gururunu yaşıyoruz. Futbolu seven, forması için kalpten mücadele edecek olan bir grup işçi olan biz amatörler için bu durum muazzam bir şey. Bizler şu an Beşiktaş gibi uluslarası saygınlığı olan bir takıma karşı oynayacak olmanın önceliğine sahibiz.
30 bin kişilik bir kalabalığın önünde oynama şansına sahip olmak bir çoğumuz için rüyanın gerçek olması gibi bir şey. Özellikle de dünyaca ünlü olmuş Çarşı gibi bir taraftar topluluğunun olduğu kalabalığa oynamak… Sıcak karşılanacağımızdan ve bu çok çalışan, yıldızı olmayan ama tıpkı sizler gibi futbolu çok seven biz amatörlere karşı saygı ile yaklaşılacağından şüphemiz yok.
Takımım adına şunu söylemek isterim ki bir an evvel İstanbul’da olmayı gözlüyor ve sizleri de ikinci ayakta Faroe Adaları’na bekliyoruz.
May the best team win !
İyi olan kazansın !
Niclas Niclasen
Vikingur Futbol Takımı Kaptanı
Baba Biz Geldik!
Bugün Baba Hakkının ölüm yıl dönümüydü!
Anmanın yapılacağı saatle fenerbahçe maçı için satılacak biletlerin gişeden çıkma saati aynıydı! Geçen seneki rezaletten sonra hiç bir güç beni oraya götüremezdi...
Klüp anma için yaptığı çağrıda tüm futbolculara, istişare heyetlerine çağrı da bulundu ama her sene olduğu gibi sadece eski dostları ve büyük başkan süleyman seba vardı orada.
Anmaya gelen bir teyzemiz bize teşekkür edip işte Beşiktaşlılık budur dediği an gururlanırken etraftaki az kişiye bakarken içimiz burkuldu.
Beşiktaş kaybettiği değerlere sahip çıkma konusunda maalesef her sene sınıfta kalıyor.
Aynı mezarlıkta kendi babam da yatıyor ama onun yanına yine uğrayamadım bu vefasızlıktan değil, üstünde kaç sene de geçse hala kabullenemeyişten.
Bugün beşiktaş altyapısından çıkan bir futbolcunun rakip takıma transfer olduğu haberleri dolaşıyor ortalıkta. Sadece maçlar da kötü oynadığı için Beşiktaşın çocuğu bu klüpten kovulmaktan beter edildi. Buna ön ayak taraftar oldu yönetimde taraftarın pasını gole çevirip Serdar'a kapıyı göstermekten beter ettiler.
Baba hakkı fenerbahçeden kaleci alacağımız zaman o an ki kalecimiz yedek kalacağı için itiraz etmiş o beş yerse biz altı atarız diyerek sahip çıkmış yeni kaleci almanıza gerek yok demiş ve kaleci fenerden bize gelmemiş.
Her yerde her platform da Beşiktaşlı duruşuyla övünen taraftarlımız vefasızlığın en fenasını kendi çocuğuna yapıyor. Bugün Serdar'a bunu yapanlar yarın Necip'e Muhammed'e ve diğerlerine alasını yapar.
Baba Hakkı ya kalk gel bu çocukları kurtar ya da kendi babama sesleniyorum; Beşiktaşlı yaptığın ve bununla her zaman gurur duyduğun oğlunu teselli et.
oneblood
Beşiktaşın başında görmek istemediğim iki isim
Daha sezon bitmeden, kimse bir yere kaçmazken, futbolcularla sözleşme imzaladıktan sonra bugün de çok "atak" olan yönetim kurulumuz ve başkan Mustafa Denizliyle de 1 senelik yeni sözleşme imzalamış. Fotoğraftaki iki isimde Beşiktaşımın başında artık görmek istemediğim isimler. İkiside 2013e kadar kolkola bizim ömrümüzden çalmaya devam edecek gibi duruyor. Sene sonunda Demirören Makakula ve Julio Cesarı 20 milyon euroya alır Denizliyi arar haber verir o da "hayırlısı olsun" der. Biz bu filmi görmekten bıktık artık. Zeki Müren bizi de görsün!
kaynak: http://www.bjk.com.tr/tr/haberler.php?h_no=17070
oneblood
Dost muyuz Düşman mı?
Bu yazı esasında futbol takımıyla ilgili olacaktı ama bugün okuduğum iki haberden sonra sinir kat sayım sağolsun yöneticilerimiz tarafından en üst seviyeye çıkartıldı. Keşke sadece futbol yazmak zorunda kalsak diğer branşlardaki her şey güllük gülistanlık olsa da ben futbol yazısı da yazmam hiçbir şeyi eleştirmem hatta Mustafa Denizliye de bu sene değil 10 sene daha tahammül ederim.
Beşiktaş yönetimine giren her isim her şeyi kendisinin en iyi bildiği konusunda hipnoz ediliyor sanırım. Oturduğu yerden görmediği izlemediği bilmediği şeyler hakkında çok iyi atıp tutabiliyorlar. Mete Düren bugün haber1903.coma verdiği röportajda hentbol takımının Eskişehir maçında neden eski açıkta oturtulduğuna dair eleştirileri cevaplarken zeytinyağı misli üste çıkmak için suçu taraftara atmış. Kimlerin hentbol maçına gittiğini sorgulamış. Ben kendi adıma hentbol takımının bu sezon neredeyse her maçına gittim. 3 seneden beri de hentbol takımını yalnız bırakmıyoruz. İstanbul dışındaki deplasmanlarda da yalnız bırakmayan arkadaşlarımız var. Ama bu 3 sene içinde salonda kupa kaldırma törenleri dışında hiçbir yönetici göremiyoruz. Hentbolcular yöneticilerden daha fazla bizi görüyorlar! Yöneticilerle değil bizlerle birer aile oldular. Peki Mete düren hiçbir maça gelmemişken biz taraftarların maça gitmediğini nereden biliyor. Gece rüyasında boş salonlar mı görüyor? sihirli küresi var da ona bakıp mı yorum yapıyor yoksa herkesi kendisi gibi mi görüyor?
İkinci sevimsiz haberimiz de yine amatör branşlardan geldi. Şaşırmadınız değil mi? Engelli basketbol takımımız nam-ı diğer çelik pençeler artık bir sponsor şirketinin himayesi altına girdi. Basketboldan sonra bir şube daha sponsorlara teslim edildi. Yeni yönetim başkanı ve kurulu kambur olarak gördükleri amatör branşları bir bir üstünden atmaya başladı. Futbol piyasası göz önüne alındığında hele bizim klübün kimlere hangi paraları ödediği düşünülürse çelik pençe için kullanılması gereken para sadece deve de kulak kalır. Mesele para ödemek değil herhalde mesele Beşiktaşı kültüründen koparıp sadece bir futbol klübü haline getirmek.
Ben bu işlerin daha yeni başladığına inanıyorum. Bir nevi sonun başlangıcı yani. Sırada Voleybolcular var bakalım onları ne gibi yaptırımlar bekliyor. İstanbul'dan uzaklaştırırlarsa şaşırmam. Yok etmek istediğin şeyi önce sevdiklerinden ayırırsan gerisi iplik gibi sökülür. Yönetime yaptıklarından sonra oluşan kızgınlığımız her olaydan sonra artık nefrete dönüşmüş durumdadır. Düşman olmamıza az kaldı!!
oneblood
Neredesin Sen?
Sene başından itibaren Mustafa Denizliyi en çok eleştirdiğimiz nokta lig sürecini hafta hafta değil de daha aylar sonrasını planlayarak ilerlemesiydi. Maçların oynamadan kazanılamayacağını bizden iyi biliyordu ama planları tam ters yöndeydi. Kayseri maçı için kadroyu kurarken rakibin en etkili adamını tutmak için görevi defansın en zayıf halkalarından Toramana vermişti. Geçen senelerde de zaman zaman ön libero oynayan Toraman orta sahanın 3. adamı görevinde bulunurken kayseri hücumlarında Makakulanın dibinde olmalıydı. Makakula da tek yalnız kaldığı an defanstan kurtulduğu pozisyonda golünü attı zaten.
Sene başından beri önemli maçlarda rakibin en önemli adamını kitleyerek önce rakibi durdurup sonra vuran Beşiktaş formulu bazı maçlarda yaradı bazılarında da yaramış gibi gözüktü. Ancak diğer düşünülmesi gereken nokta Beşiktaşta böyle adam olup olmaması. Rakip teknik direktör soyunma odasında oyuncularına talimat verirken Beşiktaşın hangi oyuncusu için özel önlem alıyordur. Tek tek düşününce elimizde bir stoper ve ön libero kalıyor. Eğer o kadar korkak değilseniz birebir bu oyuncular için önlemler almazsınız. Dün Tolunay Kafkas Tellonun kendini bu kadar aşacağını bilseydi özel şeyler düşünebilirdi ama Tello daha oyunun başında Şiliye selam gönderince kontrol tamamen Beşiktaşa geçti.
Dün Tello Beşiktaşta yapması gereken herşeyi yaptı. Pres yaptı, top çaldı, inanılmaz paslar yolladı ve golünü attı. Kendinde olan şeyleri neden bu kadar saklayıp basitleştirdiğini anlamak güç ama hem sağ kanat hem de orta sahanın önünde oynayıp "zidane"laşması bambaşka bir şeydi. Eğer sene sonuna kadar tek başına üç dört maç daha böyle kazandırırsa gönderilecekler listesinden çıkartılabilir. Şu an da en çok istediği şeylerden biri olan Dünya kupasında da forma giyebilir.
Bir kaç cümlede Türkiyenin en son yapılan "modern" stadı için söylemek gerekir. Daha o stadyumda maç izlemek nasip olmadı ama tv başında stadyumdan gelen sesten rahatsız olup sesi kısıp maçı izlemeyi ilk kez düşündük. Tribündeki taraftarın sesini dışarı vermek için kullanılan hoparlörler patlak ve gereksiz olunca tribünde bağıranlar kanlı canlı insanlar değilde robotlar gelip tezahürat yapıyormuş gibiydi.
oneblood
Bir Zamanlar Bir Umut Vardı; Siyah.. Beyaz..
Ve "Biz"; başımızı yastığa Beşiktaş ile koyup, Beşiktaş ile uyananlar, bugün itibarı ile gerçekten kalbimizin en orta yerine, uzunca bir süre çıkarmamak üzere gömdük siyah-beyaz formamızı.
Beşiktaş'ımızı..
Sevdamızı..
taksim
Aradığınız Beşiktaşa Ulaşılamıyor!!
Kongre sandıklar tam açılmasa da artık sona erdi. İlk sandık açıldığında benim umutlarım tamamen kaybolmuştu. Taksim'e telefon açıp ilk sandık sonuçlarını söylediğimde ağzımdan tek çıkan kelime "kaybettik" oldu. Burdaki kaybettik Murat Aksuya karşı olan bir destekle ilgili değildi. Beşiktaş bugün bir çok şeyini kaybetmiştir.
Taraftarla genel kurul üyeleri alakasız iki Beşiktaş'ı sevmekte takip etmekteler herhalde. Ben genel kuruldaki o 50-60 yaş üstündeki çok "sayın" üyelerin Beşiktaşı takip ettiğinden pek emin değilim orası kesin. Demirören Beşiktaş'ın gerçek sahipleri diye biz taraftarları değil onları göstermiş karşılığını da almıştır. Benim cebimde 2 milyarım yok diye Beşiktaşın gerçek sahibi cidden olamıyormuşum, "gerçek sahipleri" koskoca camiayı babasının oyuncak diye verdiği adama 3. döneminde de iade ettiler.
Tribününde ırkçı söylemlere karşı pankart açılan kulübün üyeleri diğer başkan adayına ırkı yüzünden oy vermemekte. Beşiktaş hiçbir siyasi şemsiyenin altına giremez derken oy verdikleri demirörenin listesinde aktif siyasetin içindeki ağa babalarını göremediler. Bu kulübe siyaset bulaşamaz derlerken Sebanın Yumurcak sinemasında yapılan seçimde kimleri arkasına aldığını unuttular. Bugün demirörene oy verenler kapalıda çıkan kavgaları zevkle izlemişler oh olsun çekmişlerdir, onlar için numaralı dışında oturan herkes Beşiktaş için ayak bağıdır onlar rahat localarında ellerinde puro ve viskiyle 90 dakikalık eğlencelerinden başka bir şey düşünmezler ama bir başarı kazanıldığında en büyük pay sahibi onlardır çünkü her sene bu kulübün sahibi olmak için 50 lira öderler onu da zamanı zamanına ödeyen bir üye yoktur görülmemiştir, seçim zamanı ağa babaları ellerini cebine atar onlara sadece o zarfın içine renkli kağıdı koymak düşer.
Bugün benim için hayal kırıkların tavan yaptığı en büyük günlerden biri oldu. Bu kadar sinirlendiğim anlarda bağırır çağırır hiç olmadı çıkar sokaklarda dolaşırdım ama bugün bir korkuluk gibi çakılı kaldım odamda. Beşiktaş'ın ilerisi karanlık içimde az da olsa "kazanacağımıza" karşı bir umut vardı ama her şeye elveda dedik bugün. Ama hiçbir zaman babamdan miras kalan Beşiktaş'ı içimden söküp alamayacaklar bunu da söylemek istedim.
Müfit Arın: Beşiktaş Hayatın Ta Kendisi
Müfit Arın Hocamızla salı günü Süleyman Seba spor salonunda bir röportaj yaptık. Her zamanki mütevaziliğiyle karşıladı bizi. Takım "futbol idmanı" yaparken bizde benchte röportaja başladık. Daha doğrusu kendi aramızda muhabbet ettik arada ses kaydı cihazı çalıştı diyebiliriz. Röportaj dışında off the record bölümünde hem Beşiktaş hem de özel hayat hakkında da birçok şey paylaştı bizle ama ne olursa olsun bu klüpte olmaktan çok memnunlar. Diğer branşlara göre hiç birşeyleri yok demek abartı olmasa da o ve oyuncular burda olmaktan çok mutlular. Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
oneblood
Meri Krismis Rıza Abi
Bu yazıyı yılbaşı gecesi yazıcaktım ama kendimle çelişmemek adına bir kaç gün erteledim. Çelişmek konusunu açmam gerekirse ben bu tür günlerde kendisini dünyadan soyutlayarak daha mutlu olan insanlardanım. Yılbaşıymış, doğum günüymüş, zırt günüymüş falan bana hep tirviri gelir. Evimde oturup mandalina yeme moduna girecek kadar düşmesemde dışarda o kalabalığın içine bulaşmamakla daha mutlu olabiliyorum. Ara sıra camı açıp sokağa baktım sadece o kadar. Kalabalıklar içinde yalnızlık yaşıyorum gibi liseli ergen tripleri yapmıycam ama cidden kalabalıklardan çok sesli yerlerden nefret ediyorum desem abartmış olmam. Beşiktaş maçları hariç diyelim de orda bir yanlış anlaşılma olmasın. İnsan ailesinden kaçar mı hem. :)
Bu yılbaşı kutlamama geleneğim yeni de sayılmaz. 2000den sonra bıraktım vazgeçtim. Çok büyük hayal kırıklığına uğradım sanırım. Ulvi gibi ufoları beklemesem de sene 2000 oldu diye çok şey değişecek sandım ama 2010a geldik durum hala. Değişmesini beklediğim somut bir şey yok ama bu kadar da tekdüze olunmaz be güzel abim. Sanırım 2000den beklenti içinde olduğum yıllar çocuksu hayallermiş şimdi niye hala cezalandırıyorsun dersen onu da bilmiyorum. Şu son 10 yıl içinde ne değişti dersen sadece sosyal medya der işin içinden sıyrılırım. Facebook twitter youtube en bilinenleri oldu çıktı. Youtube ve Facebook şu an sanal hayatımın içinde olsada twitter denen naneye alışamadım. Stalker gir alışırsın dese de iki hafta dayanamayıp hesabımı kapattım. Hala arasıra mailime "x kişi sizi twittera" davet ediyor die mailler gelse de etme arkadaşım. Bir gün olsun evine kahve içmeye mi çağırdında abidik gubidik yerlere çağırıyon nerden geliyor bu samimiyet.
Yılbaşından ertesi gün ana haberleri izlerken kim nerde eğlenmiş, kim nerde yılbaşına girmiş, kim kimi pandiklemiş, kim kaçmış kim kovalamışlar içinde boğuldum. Haberler arasında dolaşırken bir an ekranda Sarı Fırtınayı gördüm bir polis arabası önünde duruyor kendisine kesilecek cezayı bekliyordu. Dış seste muhabir "Metinin ikinci kez aynı cezayı işlediği için (alkollu araba kullanma) ehliyetine el konulduğunu" söylüyordu. O an cidden çok üzüldüm başkası aynı olayı yapsa okkalı bir küfür eder geçer giderdim ama işin içinde Metin Tekin olunca sakin ailemden biri bizi mahçup etmiş gibi utandım. Yakışmadı yakıştıramadım...
Yılbaşının ilk günlerini futbol maçları olmasa da yine Beşiktaşla beraber geçirdik. Süleyman Seba'da tekerlekli sandalye basketbol maçı, üstüne de akatlarda Erkek basketbol maçında buluştuk siyah beyaz formayla.
Takvimlerin değişmesinden başka değişen bir şey yok şimdilik benim için bakalım önümüzdeki "maçlar" neleri değiştirir.
oneblood