Haydi Kalk Ayağa..

Gitti..


İkinci bir şans vermeden, ağzımızdaki salyaları silmeden tüküre tüküre üstüne giderek;
kendimizi hala bir bok sandığımızdan vay efendim sen kimsin ki bize laf edersin diyerek,
maç başlarken süper 11, maç bitiminde bu nasıl kadro yorumlarıyla kendimizi teknik direktör ilan ederek,
elimizde sanal dönerler, belimizde kasaturalarla gönderdik bir değeri daha..

Bizim gibi biriydin ve biz kaybeden taraf olduk; umarım senin yolun açık olur..
Eyvallah dayı.

taksim

-Ve bunu yapanların yarısından çoğu da sarhoş bir gecenin sabahı gibi n'yaptık lan biz modunda üzülüyorlar ya komik olan da o.. Üzerinden yıl geçer, Schuster iyiydi de der bunlar, neyse.. -

Mutlu Yıllar Beşiktaş ..


Gözlerimiz her yana bakar,
Bu hayatın her tarafını ufaktan biliriz..
İçimizde bir umudumuz var bizim,
Yine omuz omuzayız, yine yolundayız..

Abilerimizin verdiği kadar,
Gördüğümüz kadar,
Katlanmasını öğrendiğimiz kadar,
Biz de çekmişizdir çilesini;
Eziyetini..
Ve her ne olursa olsun..
Gocunmadık, gocunmayız..
Omuz omuzayız, yolundayız..

Gelip geçen gençliğimizin inadına,
Sana bir hayat adayacak kadar,
Uğruna can verecek kadar,
Sonsuza kadar Beşiktaşım;

Seni seviyoruz,
Seni seviyoruz..

Nice Siyah-Beyaz senelere..

taksim

BlogumaDokunma !

Biraz adaletli olun be !

Yenilmek Güzeldir..


Sen bize gösterdikçe o kara yüzünü ey güzel kaderimiz, biz sana isyan etmek yerine hep yüzümüzü başka yöne dönüp, bir kez daha sevdiklerimize daha çok sarılıyoruz..
Çok zor gelse de kimi zaman, dayanılmaz olsa bile hatta; her verdiğin yenilgi bir kalkan daha yaratıyor siyah beyaz sevgimizde.. 

İşte bu yüzden,
Yenilmek güzeldir..

Kaderimiz, Beşiktaşımız..

taksim

Schuster'e..

Selam Dayı..

Sana, dünya üzerinde eşine benzerine rastlayamayacağın bir taraftar grubunun nacizane bireyleri olarak yazıyoruz.. Bazı -belki büyük- sorunlarımız var ama, daha önce böyle bir direk hitap şekline de girişmemiştik hiçbir hoca ile..
Daha önce fark ettin mi bilemiyoruz ama senin karakterin ile Türk insanının karakteri oldukça birbirine benziyor.. Bu da ilk gelişinden bu yana seni, kendimize daha yakın hissettirmişti her zaman.. İşte ne bilelim geçmişte milli takımınla yaşadıkların; kendi özel hayatınla ilgili skandallar; hallerin tavırların.. O manyak, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen halin..
Bu yüzdendir ki sana "Dayı" dedik.. Dayı, anlam olarak annenin erkek kardeşi olsa dahi, çok zengin dilimizde mecazen mahalle abisi, külhanbeyi, cesaretli, yiğit kişi anlamlarına da gelir. Sana hitabımız "Dayı" da bu anlamdadır..
...
Sen geldikten sonra, senin geçmişin ile ilgili çok şey koydular önümüze-amaçları tam tersiydi ama-; övündük.. Medya ile röportaj sırasında makara geçerken, seni uzaktan görüntüleyen kameramanlara bir tarafını tutarak cevap verdiğinde daha da coştuk durduğumuz yerde.. Aha dedik, bizim gibi manyak bir adam geldi, ihtiyacımız olan adam geldi dedik birbirimize rakı sofralarında konuşurken seni ve Beşiktaş'ımızı..-en tatlı sohbetlerimiz de rakı sofrasındadır..-
...

Biz değişik insanlarız Dayı.. Aslında belki "acaip" tanımını kullansak daha iyi olabilir.. Hele son yıllarda iyice acaipleştik ki bunun detayına ve endüstriyel futbolun tribünümüzde açtığı yaralara deyinmeyeceğiz. Sana anlatmak istediğimiz konu, -bunu yazmamıza sebep olan olay aslında- senin "maça gelmeyin" demecin ile başladı.. Bir şeyler yazmak, sana bir şeyleri doğru anlatmak istedik ki görünen ile doğru olanı birbirinden ayıralım..
Dedik ya acaibiz diye, onu biraz açmak isteriz Dayı öncelikle.. Türk toplumu olarak iç yapımızda binbir türlü pislik, binbir türlü gudubetlik yatar -ne yazık ki-. Ama kendimize bok sürdürmemeyi, bizim yaptığımızı başkası yapınca ayıplamayı da ihmal etmeyiz.. Dolayısı ile oğlunun pipisini amcasına göstertmeyi eğlence sayar, elini şortuna sokan futbolcuyu ülkeden kovarız.. Sokakta iki lafımızdan birisi küfür iken, yanımızda küfür edenleri kötüleriz.. Hilenin kralı bizdedir, ama yapanı gördük mü affetmeyiz vs.. gibi çok şekillerde örnekleyebileceğimiz bu durumu seninle yaşıyoruz şu an Dayı..
Biz, sıcak kanlı olduğumuzdan dolayı sevinci de siniri de doruklarda tecrübe ederiz.. Özellikle sinir anlarımızda sevgilimize olmayacak küfürler eder ara kopartır, aileye kızınca kapıyı çeker gider, ufacık problemlerden uzun dostlukları bitiririz..
İşte böyle bir an'da, böyle bir sinirle çıktı tribünlerden o tepki sana dayı.. Ve dedik ya bizim gibisin diye, bugüne kadar görülmemiş bir cevap da geldi senden bize; "beğenmiyorsanız, gelmeyin.." 
Gerçekten bizim gibi düşünen adamın gücüne gitmez bu sözlerin, gitmedi de.. Çünkü biz kendimiz bile sinirleniyoruz böyle hemen kelle isteyenlere, tek pozisyonda futbolcuya küfür edenlere, ıslıklayanlara.. Ne yazık ki içimizde çok fazla ve gün geçtikce artıyor böyleleri.. Daha beter sözleri de hak ediyor bizim düşüncemize göre böyle yanlış hareketi yapanlar, orası da ayrıdır..
..
İşin teknik direktörlük ve oyuncu tercihi boyutunda ise sana söyleyecek sözümüz yoktur Dayı.. Çünkü bunu da geçmişte çok tecrübe ettik.. Senden evvel Batuhan'ı oynatmayan ve göndermeyen hocanın ardından demediğimiz kalmamıştı, bize göre gençti, yontulmamıştı.. Ama meğer gerçekten yontulamazmış ve zaman kaybıymış, bunu hoca gidince Batuhan'ın başka takımlardaki hareketlerini görünce anladık.. Aynı hocaya karşı pişmanlık duyguları, müthiş bir yetenek sandığımız Aydın isimli topçumuzun doğru adam olmadığını, hiç bir yerde tutunamadığını gördüğümüzde yaşadık..
Artık biraz daha geri adımdan yorumlamak istiyoruz bu işi Dayı.. Son yıllarda gelen hocalar arasında gençlere en çok önemi gösteren olduğunu biliyoruz.. Seni eleştirenler devre arası kampına götürdüğün A2 takımındaki gençlere, en zorlu lig periyodunda sadece heyecanından yeteneklerini gösteremeyen bir Ali Kuçik'i görevlendirdiğin 11'lere, Cenk Gönen'in nasıl bir anda bu kadar parlayabildiğine baksınlar; bakacaklar.. Biliyoruz ki senin de aklında kalesini Cenk'in koruduğu, defansını Ersan ve İsmail'in götürdüğü, Necip'in rakip ortasahayı kilitlediği bir takım var ve biliyoruz ki dayanabilirsen bu takımı yaratacaksın..
Bu sebeptendir Dayı, sana ve kararlarına teknik konularda güveniyoruz, onu da bilesin..
Ayrıca garip bir detayı daha belirtmek isteriz.. Biz senden önce çalışmış iki hoca için de ne diyorduk biliyor musun Dayı, ikisi de bariz bir defans ve yarım yamalak bir kontra-atak futbolu oynatmaya çalıştıkları için; biz hücum eden, saldıran bir takım istiyoruz, hatta karakartallar gibi saldırsınlar; önemli değil yenilsinler.. Şimdi seni, oynatmaya çalıştığın sistem için eleştiren herkes böyle konuşuyordu o zamanlar.. Evet, "e ulan oynuyor işte takım hücum futbolu.. kazanamadığımız maçların %90'ında da rakibin ağzına sıçmadık mı" dediğini duyar gibiyiz, biz de bunu diyoruz..
Ama söyledik ya, enteresan olan biziz..

Kimleri harcamadık ki..
Biz bu takımdan Vicente Del Bosque'yi "kasap", Mircea Lucescu'yu "çingene" diyerek kovduk.. Bir tanesi dünya kupasını, diğeri Uefa kupasını aldı.. Islıklayarak gönderdiğimiz topçuları saymıyoruz bile..
...
Velhasıl Dayı, enteresan olmak ile birlikte, elimizden geldiğince bazısını açıkladığımız ve senin de muhtemelen kafanı kurcalayan tonla durumdan dolayı değişerek işleri  bok edenler biz olduk bu kısa zamanlı tanışıklığımızda.. Sen başından beri aynıydın, aynı kalmaya devam ettin.. Ve biz bir değeri daha harcama yolunda emin adımlarla ilerledik..
Geçmişten bugüne kadar çoğu yanlış şeye seyirci kaldık, ama şimdi burada bir dur demek istiyoruz.. İstiyoruz Dayı ki, sana bu mektubu yazıyoruz.. Her şeyin, medyanın, hakemlerin, manipülasyonun ve etkilerinin farkındayız..
Ve dayanmak istiyoruz.. Tahmin edebileceğin üzere skorlar üzerinden giden bir taraftar topluluğu olmamakla beraber tek isteğimiz sahada hırs görmek, koşan adam görmek.. Zaten bunu yaparsak bir şekilde o başarının geleceğini de biliyoruz.. Doğru işlerin bu camiada nasıl olabileceğinin de farkındayız.. Yanlışların bir çoğunu engellemeye çalışıyoruz ama hepsini engelleyemeyeceğimizi bilerekten bize ve Beşiktaş'a küsmeni istemiyoruz..

Bunca lafın arasında şunu da söylemeliyiz ki sana Dayı, kötü yanlarımız olmasına rağmen adaleti en çok savunan taraftar da bizizdir. Haksız yere penaltı ile, ofsayttan gelen gol ile, rakibin yok yere atılması ile sağlanan avantaj sayesinde vs. kazandığımız 3 puandan zevk almayız.. Önde iken son dakikalarda yere yatarak zaman çalmaya çalışan bizim topçumuz bile olsa tepki gösteririrz ki erkek gibi oynanmalıdır futbol bize göre.. Zamanında da çok tecrübe etmişizdir tertemiz, şerefli 2.'likleri .. Ve hakkıyla gelmeyecek başarının, bizim gözümüzde değeri yoktur Dayı..

..


Zor gelir senin gibisi, bir daha da bulamayız bize bu kadar benzeyenini.. Tıpkı seni ve kendimizi yukarıda betimlediğimiz gibi .. Sonradan pişman olmak ve dizlerimizi dövmek istemiyoruz, dolayısıyla gitmeni istemiyoruz Dayı..
Açık ve net..
Skor, sonuç, durum ne olursa olsun..

Dayı, kusura bakma ama içimizi dökmek istedik sana.. Bizi doğru anla istedik ve biz istedik ki bundan sonra "gücüne güç katmaya geldik" diye haykırırken tam senin karşındaki kapalı tribünden, bilelim ki bir yanımızda da sen varsın omuz omuza..

Ve gözlerinde görmek istedik o heyecanı yeniden, yine karşında bağırırken ..

"Bernd Schuster Oley Oley Oley! Bernd Schuster Oley Oley Oley!"


taksim


-Bu mektup D.Kiev maçı öncesinde yazılmıştır. Ve Kiev maçında alınacak sonuç skimizde değildir.-

Barboros Meydanında Simao Sabrosa..


5-0'lık galibiyet..

Kıbrıs dönüşü öncesi son maçın hüzünlü duyguları..
Bol bol bira..
Gece stadda başlayan tekerlemelerle Külüstür'de biten bir beste.. Söylemesi de hoş :)


Sevdalı yüreklerde Nihat Kahveciii
Halayla, türkülerle sevdik Necip'ii
Yıldızlar tutuşsun Fabian Ernst'lee
Marşlarımız ağlasın Ersan Gülüm'le
Bu takım şampiyon olsun bu sene
Beşiktaşşşş
Gücüne güüüç katmaya Deli
Formanda ter Hernandez Gutii
Q7 seninle ölmeye geldik Q7
Barboros Meydanı'nda Simao Sabrosa
Derin bir nefes çektik Bobo Da Silva
Bir umudum sensin Hugo Almeidaaa
Hayat yaşanmıyor ki Schuster olmasa
Bu takım şampiyon olsun bu sene Beşiktaş
Gücüne güç katmaya Deli
Formanda ter Hernandez Guti
Q7 seninle ölmeye geldik Q7
Ve uzun bir süre sonra; 
taksim

Hem Topu Hem de Parayı En İyi Takip Eden Adam…


Haftalardır Sergen hakkında ben de birşeyler yazmak istiyordum. Geçmiş zamanlarda yavaş yavaş bu kişiliğe bürünürken Sergene katlanabiliyordum ama artık televizyonda gördüğümde kanalı değiştiriyorum çünkü sinir katsayım artıyor. Bunları başkası söylese umursamaz geçerdim ama bu lafları eden Sergen olduğu için hem üzüntüm bin kat artıyor hem de sinirden yerimde duramıyorum. Bu üzüntü ve sinirle sağlıklı bir yazı yazamayacağım artık apaçık belli oldu. Bugün Özcan Sapan abimiz "Nouma, İlhan ve Sergen" başlıklı bir yazı yazmış benim kurmak istediğim tüm cümleleri kurmuş, sizinde okumanızı istediğim için paylaşmak istedim.

Nouma,İlhan ve Sergen


Nouma, İlhan ve Sergen; Beşiktaş’ın yakın tarihine tanıklık yapmış, önemli işlevler üstlenmiş, kimi altyapıdan yetişmiş, kimi başka takımlardan transfer olmuş veya başka ülkeden gelip gönülleri fethetmiş bu üç isim neden farklı algılara sebep oluyor… Bir dönemler bizim için çok anlamlı olan ve ismini stadyumda haykırırken gırtlağımız yırtılana kadar bağırdığımız, bu üç isim şimdi Beşiktaşımızın neresinde yer alıyor… Evet, neden bu üç isim ve nedir farklı duruşların, farklı nedenleri. Neden biri susarken, biri amigoluğa soyunurken, en derinimizden gelen fırsat buldukça bize küfür ediyor. Bu durum sadece “yorumcu”, “duruş” olarak veya “dargınlık” olarak mı açıklanmalı yoksa bir ahlakı sorunla mı karşı karşıyayız?


Fransa’da Doğdu Beşiktaşlı Oldu…

Pascal Nouma, ne Fransa'da doğmuş olması ne de önceleri başka takımlarda oynuyor olması geldiği noktayı asla değiştirmez, o yediden yetmişe bütün Beşiktaşlıların gönlünü kazanmıştır. Her maçta; basket, futbol demeden Beşiktaş’ın olduğu her yerde o vardır. Beşiktaş’a olan sevgisi tarif edilmez, bizim de ona olan sevgimiz asla tarif edilemez….

İmansız…

İlhan Mansız, önce Samsunspor, ardından Galatasaray’la anlaşmasına rağmen Beşiktaş’ta oynamayı tercih etmiştir… Başarılı bir kariyer… Sakatlık, şanssızlık derken Almanya, Herta Berlin ardından Ankaragücü. Ve Ankaragücü formasıyla Beşiktaşa gölü bile var! Ardından yine şanssızlık, yeniden Almanya 1860 Münih ve istemeyerek biten fotbol yaşamı… Beşiktaş’ta iyi-kötü günleri mutlaka olmuştur… Takımdan kesilmiştir, başarısız olmuştur… O günleri hatırlarım… Herkes hatırlar… Kral şimdi suskundur… Sessiz ama derinden Beşiktalıdır yine…. Onun Beşiktaş’a olan sevgisi tarif edilemez, bizim de ona sevgimiz tarif edilemez…

Kol kırılsın yen içinde kalsın demiyorum tabii ki. Ama herşeyin, her işin bir zamanı ve şekli olduğunu düşünenlerdenim… Bir sorun yaşanmışsa, o sorun çözülmeli, konuşulmalı, anlatılmalı… Ama her önüne geldiğinde topa vurur gibi sorunu tekmelemek kime ne kazandırır. Veya her gece televizyon ekranlarından küfüre teşne olmak kime ne kazandırır. Bu durum bir “kırgınlık” veya başka bir şey olarak algılanbilir mi?

Kimden mi bahsediyorum; belli değil mi?

Hem Topu Hem de Parayı En İyi Takip Eden Adam…

Sergen Yalçın, 19 yaşında Beşiktaş’ın orta sahasındaki müthiş sol ayaklı, gelecek vaad eden futbolcusuydu. Beşiktaş’ta aralıksız 5 yıl forma giydi. 1996 yılında Beşiktaş yöneticisi Uğur Ekşioğlu ile tartışınca takımdan ayrıldı.

Beşiktaş’tan ayrıldığında Türkiye’yi trilyon ile tanıştıran transfere imza attı. Cem Uzan 1 trilyon’a Sergen Yalçın’ı İstanbulspor’a transfer etmişti. Sergen Yalçın, parayı veren düdüğü çalar misali dolaşmayı sürdürdü… İstanbulspor macerası 2 yıl sürdü.

İstanbulspor’dan ayrıldı ama bir başka işadamının projesine dahil oldu. Anlaşmalı seyahat başlamıştır. Bir anlamda “kültür” gezisi… Ama bol paralı bir gezi bu.

Adını Jetpa konutlarıyla duyuran, Siirt’e bir otomobil fabrikası kuracağını açıklayan Fadıl Akgündüz, ilk önce Siirt Jetpaspor’u yeniden yapılandırmaya girişti. Fadıl Akgündüz futbola büyük paralar yatırırken Sergen Yalçın’ın da bonservisini 9 milyon dolara satın aldı. Siirt’te oynamayacağını açıklayan Sergen için Fenerbahçe, Trabzon ve Galatasaray’da kiralık günler başladı.

2002 yılında Sergen yeniden Beşiktaş’a geldi. 4 yılın ve kazandığı bir şampiyonluğun ardından Sergen yine bir inşaat şirketinin futbol projesinin ilk transferi olarak karşımıza çıktı.

İkinci Lig B kategorisinde mücadele eden Şekerspor 3. Ligdeydi. Adını son dönemde gelişen inşaat sektöründe yaptığı yatırımlarla duyuran KC Grup, Şekerspor’u satın aldıktan sonra şampiyon oldu. 2. Lig’e çıktı. O dönemlerde Süper Ligi hedefleyen Şekerspor’un aklına, hem sportif hem de reklamsal başarının sağlanması için ilk olarak Sergen geldi.

1996’da 1 trilyona imza atan Sergen, 10 yıl sonra yarı fiyatına bonservisini başka bir şirketin kasasına vermişti. Futbol hayatı boyuncu 4 kez imza atmıştı, fakat üç imzası şirket takımlarının mukavelesini süslemişti. Belki de bu, Sergen’in dediği gibi hayatındaki son transferi olacaktı. Ama bu, yolculuğun durumunu, hedeflerini değiştiren etken olmayacaktı…

Oynadığı dönemlerde kendi anlatımlarından anladığımız gibi; Beşiktaş’ta sakat durumda iken, bir Tempra araba hatırına gol attığını, gol sonunda arabayı aldığını anlatırken, gülmelerini hatırlarsınız. Chelsea ile oynadığımız maçta 2 gol atmıştı. Daha sonra bunları da “bahiste koyduğu parayı katlamak için” yaptığı konuşuldu, bu dedikodu olabilir, yalan olabilir, Sergen’ı karalamak için kullanılıyor olabilir… Ama bu durumun camiada konuşuluyor olması bile kötü bir şey değil midir?

Bulunduğumuz sitenin açtığı başlık bir kez daha önem kazanıyor: Vedat Okyar… Ne demişti buna benzer konular için… “Üzerimde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim”… Selam olsun bir kez daha büyük kaptanımıza… Aşkına, sevdasına bin selam olsun…

Sergen açısından su yüzüne çıkabilen çok şey var. Bizim bilmediklerimiz mutlaka vardır. (Bildiklerimizi, bildiğimi anlatmayı sürdüreceğim; yazı dizisi bu anlamda devam edecektir!) Ama şuna inanıyorum ki; TV programlarına devam ettikçe bilmediklerimizi bir bir açıklayacaktır kendisi. Çünkü onlar malzemeye parayı veriyorlar… Tıpkı, Uzan gibi… Veya Jetpa gibi… Veya KC Grup gibi… Unutma Sergen, oynarsan alırsın parayı… Sen şimdilik buralarda “oynamayı” sürdür. Her önüne gelen topa vurur gibi. Küfret Beşiktaşımıza… Geçmişini inkar etmeyi sürdür… Çünkü bu aralar inkarcılar ve ihbarcılar kazanıyor…

Hayatın bu kadar kepaze ve ucuz olduğunu bilseydik! Toplardık aramızda birkaç lira. Alırdık sana bir Tempra… Veya İngiltere’de attığın iki süper gol hatırına, ne aldıysan… Verebilirdik belki… Belki bizim için de bir gol atardın ha… Belki yıllarca oynadığın takımında aldığın şampiyonluklarımız artardı… Bir düşün istersen… Ağız dolusu nefretini kusmadan önce…

Şimdi seni şöyle hatırlamayı seçiyorum; hem topu hem de parayı en iyi takip edensin…

Nouma ve İlhan için söylediklerimi, senin için söylemeye dilim varmıyor. Çünkü senin Beşiktaş’a olan sevgin tarif edilebilir, bizim de sana olan sevgimiz bankalarda, borsalarda yatıyor artık… Oyna ve al…

Havasından mı Suyundan mı



Maçtan önce iki konu hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. Bunlardan birincisi Mehmet Özdilek, Bugün tribünler maçtan önce çağırıp alkışlayınca yerimden kıpırdamadım alkışlamak içimden gelmedi. Beşiktaşlı eski futbolcuların teknik direktörlük yaşamlarını yakından takip ediyorum (edebildiğim kadar) Mehmet antrenörlüğe başladığı dönemden itibaren sürekli bir değişim içinde. Bu değişim oynattığı futbolla alakalı değil tamamen kişilik, hal ve hareketleriyle ilgili. Bir insan nasıl bu kadar değişim gösterebilir inanamıyorum. Bizim Şifo Mehmetimiz zamanla kaybolarak yerine II. Fatih Terim çakması geldi. Sahadaki futbolcularla girdiği dialogları yaptığı mimikleri iyi inceleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu sene de oynattığı futbolla da Bülent Uyguna özenmiş herhalde, eğer rakip seni geçiyorsa tut indir futbol oynamasına izin verme böyle kazanırsak 1 puanı dünyalar bizimdir kafasında. Yazık gerçekten çok yazık...

İkinci konuda yönetimin yıllardır söylemekten dilimizde tüy bittiği bir olayı gerçekleştirmiş olması. Bugün Kartal yuvasındaki bir görev değişikliği ile ilgili bir şeyler duydum belki bu güzel gelişme bundan dolayı olmuştur. Klüp tamamen kendi markasıyla reklamsız 100. yıl formalarını piyasaya sürdü ben de hemen koşup aldım. Forma giymekten hiç hoşlanmam, rahat etmem ama yıllarca istediğimiz bir şey olunca da gidip almamak olmaz.

Gelelim bugünkü Antalya maçına. Yazının başlığı tamamen Schuster için yazdım. Herkesin aksine ben bugün çıkarılan kadroyu beğenmedim. 3'lü orta saha kurup üçü de aynı özelliklerle adamı yerleştirmesi benim tuhafıma gitti. Antalyanın orta sahasını durdurmak için bu kadar sert bir önleme gerek varmıydı diye düşünüyorum hala. Eğer takımda Queresma varsa bu takımın illa ki kanatları kullanması lazım. Queresme sürekli ortaya kaçıp top almaya çalıştı. Auerlio bu takım için çok ağır kalıyor aldığı her topu yana vererek oynaması takıma hiç bir artı sağlamıyor. Bir de Ernst'e bakınca ortadaki fark anlaşılıyor. Bir de Boboya gol kralı olması için tek yapması gereken şeyin yerinde beklemesi olduğunu birisi söylesin artık. Sürekli yanlara kaçarak topu alıp birebir de adam geçmeye çalışması ve becerememesi sürekli izlediğim bir sahne olmaya başladı.

Bir kaç kelime de aynı tribünde olmaktan utandığım adamlar için yazıcam. Bir insan saha da her türlü hatayı yapabilir kendi kalesine gol atabilir kaleciyse elinden topu kaçırabilir ama 90 dk. boyunca bu adama küfretmek nedir? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum. Biliyorum bütün cevaplar küfürlü olacak. Ben ettim siz de edin. Çünkü bu adamlar anca bundan anlıyorlar. Üstünde Beşiktaş forması olan adama 90 dk küfret sonra takım gol atıp öne geçince deliler gibi sevin. Beşiktaşa asla küsemem ama gün gelecek Beşiktaşı sadece tvden izlemeye başlıycam çünkü artık dayanamıyorum bir değiller beş değiller her yerdeler.

oneblood

Cenk..




...

Schuster'e Tek Söylemek İstediğim...



İyisiyle kötüsüyle iki hafta bitti

Canın sağolsun Bernd Schuster

Bu taraftar hep arkanda

Haftaya rotasyon yapma


Beste çok orjinal oldu. Maç yazısı mı! Şimdilik gerek yok herkes herşeyi söylemiş zaten, biz de her şer'de bir hayır vardır diyelim geçelim...

Deniz Tarafındaki Kale



Maçtan sonra okuduğum bütün yazılar havanın sıcaklığıyla ilgili başlıyordu. Ben de bu konuda en çok sıkıntı çekenlerdenim, durduğum yerde sırtımdan sular aktı resmen ama dale sırasında etrafımdakiler tişörtlerini çıkarmasalardı daha iyi olucaktı hem sıcak hem de koku aynı anda çekilmiyor.

Stada 1.5 saat önce girdim o saatte bile stadın full çekeceği belli oluyordu. Derbilerde bile yer yer boşluklar olan stad tıklım tıklımdı. Querasma ve Guti faktörü desek yalan olmaz. Diattalar Schindelfeldler varken de stad full çeksin istiyor insan ama yapacak birşey yok, artık bütün taraftar profilleri ortak oldu. Yıldız varsa heyecanlandıracak adam varsa taraftar da var.

Oyuncular ısınmaya çıkınca Zapo tribüne çağırılmadı diye biliyorum ama ben farketmesem de kadrolar açıklanırken onu ıslıklamışlar. Islıklayacakları adamı da çağırmamaları doğal zaten. Zapo Sivokla beraber transfer edildiğinde herkes Zapoyu daha çok sevmişti ama takımda kalan Sivok oldu, o gitti. Bugün Sivokun sözleşmesi donduruldu yerini Zapo aldı. Beşiktaş neleri affetmediki Zapoyuda affeder, eğer satılmazsa ya da gönderilmezse 1-2 haftaya bu mevzu kapanır, tekrar tribüne çağırılır.

Benim için bugün kadrodaki tek süpriz Delgadonun ilk 11'de başlamasıydı. Geçen maç performasına göre Tabatayla başlar diye düşünmüştüm ama Schuster tek maçta adam "yakmayı" düşünmüyor herhalde. Ama Guti gelince ne Tabata ne de Delgado ilk 11i rüyalarında görürler. Tabatanın değeri 8 milyon euro olmasa çoktan satılmıştı zaten, yönetimin bu değer mevzusu yüzünden eli kolu bağlanıyor.

Schuster uzun boylu takıma karşı önlemi yerden oynayarak bulmuş, zaten ilk kırmızı kart ve golden sonra Plzen çözüldü. Ama takımın en aksayan yerleri bekler. Erhan yapması gerekenlerin hiçbirini yapmıyor daha doğrusu yapamıyor İbrahimda kendi kanadından artık ağır kalıyor, iki pozisyonda da rakibi yanından geçip topu aldı. İsmailin defansı tam anlamıyla öğrenip oraya yerleşmesi gerekiyor. Bir de Boboya artık kanatlarda değil ortada durması gerektiği öğretilmeli.

oneblood