Beşiktaş'ım Geliyor, Çalsın Davullar Sazlar..


Şu önemli maç haftalarının, hafta içinde insana verdiği haz inanılmaz bir şey.. Oynanacak hayati maç dışında herşeyi siliyor beyinden.. Yine böyle bir haftadayız ve O An gelmek üzere..
Bilet sıkıntısı malum Denizli deplasmanını takip eden herkesin haberdar olduğu bir durum, zaten yarın stada gidecek Beşiktaş taraftarının yarısından fazlası, maçı Denizlispor taraftarı ile birlikte seyredecek. Tellerin olmayışı ile, Fair-Play naraları ile yola çıkmış Yeşil-Siyahlı bu şehrin, nasıl bir davranış içerisine gireceğini hep beraber göreceğiz yarın gün boyunca. Yine aynı Denizlispor taraftarının, deplasmana gelen takım otobüslerini taşlama konusunda da önde olduklarını söylemek gerekiyor, araba ile gidecekler var ise özellikle dikkat etmelerini öneririm şehir çıkışındaki benzinliklerin oralarda..

Açık öğretim sınavlarını da koydular haftalar önceden bu güne, dolayısı ile dostlarla güle oynaya gitme gitme fırsatını kaçırdık, AtlasJet ile İzmir aktarmalı geçeceğiz denizliye..
Neler göreceğiz, neler yaşayacağız, cebimizdeki Denizlispor tarafı biletleri ile nasıl gireceğimiz konularında belirsizlik sürüyor ancak, net olan bir şey var ki, bu gece heyecandan uyuyamayacağız.. (Sondaki çoğul eki tüm Beşiktaş taraftarları içindir.. )

Net bir skorla kazanıp, istanbula kadar boğazımı patlatmak istiyorum Şampiyon Beşiktaş diyerek..

"Umudumuzla tribünlerde, tv'nin, radyonun başında, semtteki dev ekranın önünde, takip edilebilir her yerde olacağız.. Çıkıp o sahaya, Cümle aleme Beşiktaş ne imiş göstermenizi diliyoruz bir kez daha.. "

Pazar günü kutlamalarda görüşmek üzere..


taksim

Amigo Cerrah !


Yarın 21:45'de sivassporlularla beraber sokaklarda şampiyonluk turu atacaklarmış. İstanbul emniyet müdürünün kendi şehrinden 893 Km uzaklıktaki bir başka şehir ile ilgili yaptığı açıklamaya bakar mısınız ?

Samiyenin deplasman tribününde görelim seni Ey Büyük Adam. (!)

Maçtan sonra da semte bekleriz.. Veya sen direk havaalanına git, takımı karşıla..
Hani Beşiktaşlı'ydın ya bir aralar..

Yapar Mısın Gerçekten ?


Güzel, güneşli bir gündü, gökyüzünde ışıldıyordu güneş.. Dibi sahile varan iki yanı seyrek ağaçlar ile kaplı çift şeritli yola dikmişti gözünü, ta Yıldız yokuşunun tepesinden inmeye başlarken.. Üzeri açık otobüsün üzerinden selamlıyorlardı arkadaşları ile beraber taraftarları.. Alışıktı böylesi bir coşkuya aslında daha önceden.. Ne güzel diye düşündü.. Keşke her yıl yaşasak!..
Mabedin içindeydi şimdi.. Ortalık öyle güzeldi ki.. Sağı solu süslemiş Siyah-Beyaz balonlar vardı nereye baksa.. Güneşin o sarı ışığında parlayan yemyeşil çimlere baktı uzun uzun iki yedek klübesinin tam ortasında dikilerek, geçen bir yılı düşündü.. Topaç gibi ufak ellerini önce büyük göbeğinde gezdirdi, sonra ceplerine soktu.. Derince aldı oksijeni ciğerlerine..
Benim Eserim dedi kendi kendine ve yuvarlak hatları belli olmayan toparlak suratından, yeni yaptırdığı dişlerini de gösteren bir sırıtma fırlattı karşısında durduğu Kapalı Tribün'e doğru..
Tek tek futbolcular çağırıldı, numaralı tribünün önüne kurulmuş, iki sıra basamak ile yükseltilmiş önünde ve üzerinde dev Beşiktaş logoları bulunan Kupa Standına.. Yönetim kurulu okunurken, sırasını bekledi sabırsızca..
Tüm isimler okunmasına rağmen, herkesten yakın durduğu büyük hoparlörlerden adını duyamadı.. Günün en sabırsızı O'ydu kuşkusuz, üzerine giydiği siyah takım elbise izin verse, çimlerin üzerinde sevinçten yuvarlanabilirdi bile..
Tüm kadro tamamlandı bu düşünceler arasında, kupa teslimi için Başbakan da anons edildi..
Bir terslik var! diye homurdandı kendi kendine.. Bulunduğu yerin hemen sağ tarafında kalan protokol tribününün alt bölümündeki merdivenlere yöneldi hızlıca.. Hızlı adımlarını, yeni boyattığı siyah mokasen ayakkabılarının koşarken çıkarttığı takırtılar izledi..
İnanılmaz bir gürültü olmasına rağmen ortamda, yere vura vura koşturduğu ayakkabılarından çıkan ses, öfkesinden beynine vuruyordu sanki..
Kendi ismi neden okunmamıştı!..
Yanına vardığında, stad spikerinin arkası dönüktü.. Çimlere inen merdivenlerin en üst basamağındaydılar şimdi.. Sağ elini spikerin omzuna attı sertçe ve kendine çekti.. Nefes nefese kalmıştı, ağzından tek kelime çıkabildi spiker O'na döndüğü zaman..
-Neden ?
Kendisininkinden daha pis bir gülümseme aldı spiker'in yüzünü, ama cevap vermedi soruya.. O sırada büyük bir gürültü koptu arkada, Kaptan kupayı kaldırdı, bütün stad inledi Şampiyon Beşiktaş diye..
Bir hamle ile spikerin elindeki mikrofona atılmak istedi.. Sesini duyurmak istiyordu, yeniden o çimlerde "İmparator" olmak..
Üst merdivene adımını atarken destek amacıyla kullandığı sağ ayağı kaydı basamaktan bir anda.. Yukarıya doğru yaptığı hamlesini, aşağıya doğru ivmelendirerek çevirmişti bu ayak kayması bir anda.. Toparlayamadı koca cüssesini, sırtı üstüne merdivenlerin üzerine düştü, ensesini basamağın köşesine çarptı akabinde..
Küt!..

Uyandığında terlemişti.. Neler olduğunu hatırlamaya çalıştı, uyanmadan hemen önce kafasını çarptığı, yatağa paralel bir karış mesafede duran kahverengi komidine dikti gözlerini bir süre, nasıl çarpmayı başardığını anlamaya gayret etti..
Kendine yavaş yavaş gelirken, rüyalar! diye söylendi.. Son bir kaç haftadır benzer rüyaları görüyordu.. Takımın başında Şampiyon oluyor, ama kupayı göremiyordu veya vermiyorlardı O'na..
Aynı komidinin üzerinde, içinde bir yudumluk alkol kalmış viski bardağına göz gezdirdi.. Sabaha karşı uyuya kalmıştı yine, üzerinden iki gündür çıkartmadığı kolsuz beyaz atleti, yağlarını saklamayı beceremiyordu.. Doğrulup yatağın ayak ucundaki aynadan baktı kendisine.. Üzerine yattığından dolayı şekli bozulmuş kulak üzerinde bulunan saçlarını düzeltmeyi denedi, düzelmediler, uğraşmadı..
Yerinde doğruldu, yatağın yanındaki komidinin üzerinden viski bardağını aldı, bir yudumluk kalmış J.B.'sini bardağın içinde iki tur yuvarladı ve mideye indirdi..

Haftasonundan buyana sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu.. Kendini kontrol etme konusunda sıkıntılar yaşadığından dolayı, değil medyaya konuşmaya, dışarıya çıkmaya bile korkar hale gelmişti.. Oysa O'nun için hafta güzel de başlamış sayılırdı. Bir hafta öncesinden anlaşmıştı yeni takımı ile.. Kalbinde olduğunu iddia ettiği ama artık kendisinin bile emin olamadığı Siyah-Beyaz'lı takıma bir daha resmi görevli sıfatı ile giremeyeceğini biliyordu, girmek istediği de söylenemezdi aslında.. 1.Ligin yeni, ikinci Siyah-Beyazlı takımına olur demişti menejerlik için.. İşler düzeliyor gibiydi kendisi için ama, iddia ettiğinin tersine de Beşiktaş Şampiyonluğa gidiyordu.. Niye olduğunu aslında kendisi de biliyordu ama, yine de söylediklerine pişmanlık duyuyordu heralde, kendi de emin değildi..

Düşünceler içinde salona geçti.. Saat öğleden sonra 5'e geliyordu.. Boşalmış bardağına, Tv koltuğunun hemen yanındaki tezgahtan yeni bir duble doldurdu, koltuğa oturdu.. Digiturk'un kumandası ile boş boş oynadıktan sonra tuşa bastı.. Tv açılırken "Kendimi ..tiricem pehh.. " diye söylendi.. Yüzü asıldı..

Denizlispor - Beşiktaş maç öncesi programı vardı ekranda, maça 3 saat kadar vardı.. Şampiyonluk arifesi olduğundan, son şampiyonluğun anısı olarak 100.Yıl kutlamalarını göstermeye başladı yayıncı kanal.. Kendisini gördü o yeşil çimlerin üzerinde Kapalı'yı selamlarken.. Utandı içinde oluşan hislerden ötürü..
Bardağından büyükçe bir yudum aldı.. Daha tam olarak ayılamamış kafası, boğazından aşağıya doğru her hücreyi yaka yaka inen o alkolün etkisi ile kısa sürede yeniden uyuşmaya başlayacaktı.. Maç saatine kadar sızarım diye düşündü, Viski şişesinin yanında unuttuğu cep telefonunu elinde aldı, kaba hareketler ile kapat tuşuna bastı ve kapattı..
Yarı dolu bardağı kafasına dikti ve oturduğu koltuğun yanındaki sehpaya bıraktı..
Gözlerini kapatırken kendi kendine söylendi..

"Şampiyon olursa Beşiktaş ...tiririm kendimi.."
"Şampiyon Beşiktaş, ..tin sen beni.. "



taksim


*gerçek ile alakası yoktur.

Afiyet Olsun #6 - Şampiyonluk İçin Yeter..


Merakla her gün bakıyordum resmi siteye.. Bir şekilde bir araya gelmeleri yeterdi, Uğur İnceman kutladı bu hafta doğum gününü, doğum günü bahanesi ile birlikte bir şeyler indirmiş oldular midelere..

Şampiyonluk için bu kadarı yeterlidir. Bir haftasını biz çözdük bu totemin, artık önümüzde engel kalmadı bu hafta ile beraber..
Seriyi de bitirmiş olduk böylece..

Önceki postlar için buraya, buraya, buraya, buraya, buraya, sonra da buraya..

Viva.. 2-1


Şöyle sayılı dakikalar kalınca o mutlu An'a, yazacak şeyleri toparlamakta güçlük çekiyorum. Bir an önce bitse diyorum bir yandan, diğer yandan da hep böyle olsa lan.. diye geçiriyorum içimden..
Başıyla, sonuyla muhteşem bir gündü 24 Mayıs..
Semtte, şairlerde, mabedde.. Herkes inanmıştı Mutlu Son'a..
Günün en güzel hareketi de takımdan geliyordu.. Ernst çağrıldı, takım geldi.. Oha lan yanlış anladılar diye Ernst bir daha çağrıldı, yine takım geldi.. Her futbolcu ismiyle beraber tüm takımın, maç öncesi ısınmayı bırakarak yanımıza gelmesi, zaten çıldırmak üzere olan taraftarın tamamen kafayı yemesine, gazlanmasına sebebiyet verdi.. İyi oldu..
Değişik bazı gazlardan nasiplenmiş gibi görünen kamil'in çabaları da sonuç vermedi..
Sonucunda, arada duraklamalara rağmen taraftarın da geçer not aldığı nefis bir derbi günü mutlu sona erdi..
En son maçta, aynı yoldan ne olacak lan bizim bu halimiz düşünceleri içerisinde semte yürüyen taraftar, bu sefer sevinçten ne yapacağını bilemedi, daha sonra bir kısmı sevinçten ne yapabileceğini buldu ve semtten geçen belediye otobüslerinden birinin üzerine çıkıp tepindi maçtan sonra.. :)

Ve geçen sezon galatasaray maçından önce, semtte yapılmış düzinelerce ufak pankarttan bir tanesi, maç sonrası hissiyatı anlatabilecek en güzel sloganı taşıyordu hala..

Viva Orgazm..

taksim

Başarısız Hacker Recai #2

Hatırlayacağımız üzere başarısız hacker recai ilk macerasında rapid şifresi çalmayı denemişti. Buraya tıklayarak gidilebilir.
Serinin ikinci ve son bölümünde şunlar oldu;

-200€ İstemiştik premium şifremiz için.. Kendileri de ben öğrenciyim abey, nasıl yollayam sana o kadar parayı. Hem ben anlamıyor sen hangi para falan.. demişlerdi..
Cevapladık.


Hackerim ama kibarım da havası veren kardeşimiz, aşağıdaki mesajı ile kimin kiminle t.şşak geçtiğini çözemediğimiz Başarısız Hacker Recai serisine son noktayı koydu.

Lan Federasyon !!!

Sabahın ilk haberi, en kötü haberi.
Son Hafta maçları Cumartesi oynanacak..
Pazar sabahı Açıköğretim sınavı.. Rezalet !!!

Kahvaltı


Takımın maç öncesi hafta içlerinde, totem diye takip ettiğimiz "birlikte yemek yemek" alışkanlığı vardı biliyoruz. Gerçekten de, yemek yemedikleri maç haftalarında puan kaybetmişlerdi..
Bu hafta da yemek yemediler. Belki de yediler ama, resmi sitede haberlerini duymadık.
Stada yakın bir otelde kampa girmişler, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordur şu an kesin.. :)

Ama bu hafta totemi değiştiriyoruz. Bugüne kadar onlar yedi yemeği, yarın biz yiyeceğiz kahvaltıda. Bu haftanın öznesi biziz.. Sahada karşılığını görmek dileği ile..

Güzel başlayıp güzel bitecek bir maç günü için yarın sabah 11:00 ...

"Şeker Kafe"
Beşiktaş

Pascal...


Bir reklam filmi ile sıçtın ağzıma yine her klibinde olduğu gibi.. Boğazım düğümlendi ağladım ağlayacağım birazdan.
Son karede bitirdin beni..

Gelmedi de senin gibi şerefsizi bir daha..
Şerefsiz diyorum ama sevdiğimden.. Çok sevdiğimden..

..na koduğumunun adaleti be,

.. Noumaa Nouma PASCAL NOUMAAA...

Başarısız Hacker Recai

Başlık biraz karikatür dergilerindeki ufak seriler gibi oldu ama, yaşadığım olay da farklı değil. Bir süredir Premium RapidShare hesabıma birisinin musallat olduğunu, sürekli rapidden gelen Password Request mesajlarından biliyordum.


İnatla her gün aynı şeyi deneyen bu arkadaşın sonunda pes edeceğini düşünürken, kendisi daha bomba bir şey yaparak bizzat benden hesabın şifresini istedi mail yoluyla.


Dünya üzerinde böyle bir olaya rastlanmış mıdır merak ediyorum, arkadaşa cevabımız da gecikmedi zaten.. :)


Yollasın 200€, canım feda O'na..
ehehe

Gümm !!

Bazı aklı-evveller karaborsacılığı sanal aleme taşımışlar yine. Aşağıda gittigidiyor sitesine verilen ilanların son halleri var.
Helal olsun bizimkilere, .tünde patlattılar ilanı açanların..


Uefa Final 2009 Anıları...

Semtten vapurla kadıköye geçerken, CL finaline nazaran daha sönük bir maç geçer diye tahmin ediyordum. CL finalinde "maç öncesi ortam" yerine "maç öncesi yolculuk" etabına tabi olduğumuzdan dolayı liverpool taraftarı ile fazla kaynaşamamıştım, intikamımı almak istiyordum aslında :)


Kadıköy meydanı saat 5.5 itibarı ile dolmaya başlamış görünüyordu. Üzerimde Beşiktaş antreman forması, arkadaşımda beşiktaş kaşkolu, sağ sol dolanırken ilk takımdaşımıza rastladık. Bizim semtin, yaşı kemale ermiş abilerinden biriymiş gibi duruyordu, kime benzettim bilemiyorum ama birine benzetip, oo dayı nabıyon kıvamında elini sıktım. Dayının; Biz almanyadan geldik aha bunlar da hanselle gratel -tabiki isimler uydurma ama elemanların gerçek isimlerini hatırlayamıyorum. :) - şeklindeki ilk açıklaması ufak bir dumura sebep olduysa da, direk almanlarla haftasonu oynanacak derbi maçın muhabbetine girip, final konusundaki iyi dileklerimizi ileterek yeni tanışmalara yelken açtık..


Asıl amaç şaktarlılar ile konuşup kaynaşmaktı ancak, bulunduğumuz iskele bölgesi daha yoğun olarak Werderli taraftarlar ile doluydu. Bazıları Beşiktaş'ı tanıdı, bazıları logoya baktı baktı çözemedi.. İçi atkı dolu zabıta aracının yanından geçip, bir grup Werder'liye haftasonu oynanacak maç ile ilgili konferans verirken, bizimkiler zabıtadan atkı istemeyi düşünüyordu, karar dönüşte isteyelim, verirler lan.. şeklinde çıktı. 20 Dakika sonra stad çevresinden yine iskeleye yönelişimizde aynı zabıta aracını bulamamamız canımızı sıktı. 1.5 saat olmuş, hala bir "Sadece Şaktar" atkısı bulamamıştık.

Neyse ki tesadüf sonucu iskelede, tek kat güzel bir şaktar atkısı bulabildik. Yemeğin ardından Kurbağalı dere çevresinden dönüp, fenerium tribünü arkasında biletlerimizi de aldıktan sonra vakit geçirmeye başladık. Gün boyunca isteyip, hiç gerçekleştiremediğimiz şaktarlılarla atkı değiştirme olayını kovaladık, beceremeyince korsan forma satanlarla kanka olup satışa başladık. Sloganları tahmin etmek zor değildir, görüp geçen olduysa eğer; evet o zırtapozlar bizdik :)


Korsancıdan alınan şaktar forması ve atkısına, bendeki şaktar atkısı da eklenince -tipi de saymazsak, çünkü bildiğin türk tipi- ukraynalı gibi görünüyorduk. Birkaç kişinin heey i love you lucescu şeklindeki yaklaşımlarının hemen ardından, türkmüş lan bunlar ! diye şaşırmaları bizi bayağı güldürdü..
Bilet işi peşimizi gittiğimiz hiçbir maçta bırakmıyor. Yine dostlardan gelen telefonlar, boştaki biletler vs. şeklinde haberler alıyorduk. Ama tam 4 No'lu kapı girişinde birbirinden koparılmamış 3 tane bileti yerde bulmamız fazla geldi bize..


Aynen geri çıktık tabi, satarız lan atkı paralarını çıkartalım diye, nitekim abi antepten geldim bokunu yiyem diye peşimize birisi takıldı daha 1. dakikada. Al hadi tamam dedik, verdik biletini.. Dünyanın en şanslı adamıydı belki o an için. Kalan iki biletin bir tanesini 10TL'den, bir tanesini de 25TL'den verip atkı paralarımızı çıkarttıktan sonra stada girebildik.
Stad için söylenebilecek çok şey yok. Hayatımda ilk kez böyle bir tribüne girdim diyebilirim. Samiyen'in de protokolünden maç seyretmişliğim var ama, Aziz Yıldırım'a helal olsun, çok deli olmuş içerisi.
Bulunduğum tribün biraz sosyetikti. Dolayısı ile Guiza'nın işediği klozete işeyebilme -o çıktı ben girdim-, Mustafa Doğan'ı, Aykut Kocaman'ı, Fırat Aydınus'u -spor giyim, Werder-Şaktar atkısı-, Yunus Yıldırım'ı, Cüneyt Çakır'ı, adını çıkartamadığım tamamen dazlak bir hakemi daha görebilme, Ali Gültiken ile foto çektirebilme şansım oldu. Özellikle ikinci yarısında rezalet bir futbol oynanan final'in en güzel yeri olan seramonide, Luce'ye iki üc adam uzaklığında olmak çok sevindiriciydi. Ben o uzaklıktan Beşiktaş Atkımı gösterirken, Protokol tribününün diğer bölümünde olan bizim arkadaşlar da elini sıkma şerefine vakıf olmuşlar, tebrik ederiz. Seramoniyi, fenerium tribününde holigan misali koltukların üzerine çıkıp, arkamda seyreden Cüneyt Çakır ile, Cüneyt Hocam derbiyi alma şansınız nedir sorusuyla başlayan kısa bir muhabbetimiz de oldu. Kendisi sürekli gülümseyerek cevap vermesine rağmen, ser verip sır vermedi. Zaten yönetmeyecek, hakem de belli oldu. :) Fırat Aydınus'u bir kez daha görebilseydim, kesin foto çektirirdim.. Ama göremedim.

Stada girerken, ilk arama noktasından hemen önce, sırtımda yazan Beşiktaş JK 'yi görüp Fabian Ernst muhabbeti yapmaya çalışmıştı bir taraftar. Hemen O'nun arkasında, Ernst'i tanıdığını söyleyip yarın buluşacağını da ekleyen bir abimiz çıktı Werder'li.. Oradaki kargaşada kendisini kaybetmiş olmama inanamadım maç boyu. Biraz daha konuşmak, en azından bi seviyoruz seni mesajı yollamak çok istiyordum, ama olmamıştı. Maçtan sonra avrupa yakasına geçip asıl semtimiz taksime geldikten sonra, İstiklal'in girişinde aynı abiyi görmek hem şok etti, hem çok sevindirdi. Kendisi de beni tanıyınca, kısa vadeli koyu bir Ernst muhabbeti yapmayı başardık. Sevgilerimizi ilettik, iyi oynamasını devam ettirmesini istedik ve ayrıldık. Yaşlıca olmasından mütevellit acaba Ernst'in babası mıdır dedik kendi kendimize ama, bize Ernst benim arkadaşım diye tanıtmıştı kendisini, emin olamadık.

Yine maç öncesi iskele civarında, uzaktan üzerimizdeki Beşiktaş materyallerini görüp gelen ve bizimle yarım saat kadar Beşiktaş muhabbeti yapan Cristoph ve arkadaşı da, Biletix'i tarif etmemize rağmen bilet alamamışlar bu sabah öğrendik telefonda. Maça gelmek için dönüş biletlerini Pazartesiye alan bu meraklı iki alman gencini büyük bir ihtimalle mabedimizde ağırlayacağız Pazar günü. Bilet işini bir şekilde çözdükten sonra, onlar sürekli bağırıyorlar, zıplıyorlar.. Görmek istiyoruz dedikleri tribüne, canlı tanık olacaklar.. Hele bir de erken yazarsak golü, her hafta gelirler artık Werder'i bırakıp..

Neyse, çok uzattım.. Resimler ile bitiriyorum. 2. yarı itibarı ile şarjı biten 5mp'lik telefonuma da inceden saygılarla. (!) Kupa seramonisi VGA kameranın çekebildiği kalitede çıktı, özür dilerim bu yüzden..
Yeni bir finalde görüşmek üzere :)

taksim












Beşiktaş - Galatasaray Bilet Fiyatları..


Biletixde çalışan arkadaşımız sağolsun, önceden almıştık haberini fiyatların..
Oha çekmenin zamanıdır.. Uefa Finali'nin en ucuz bileti 45€'dan satılıyor, Beşiktaş - Galatasaray maçının en ucuz bileti 90TL'den..
Maçların değerleri arasında bu kadar uçurum varken bilet fiyatları şaşırtmasın..
Taraftar sömürme politikası üzerinden oyunculara prim dağıtan bir yönetimimiz var..
Böyle gelmiş, böyle devam eder..
Hadi bakalım..

Ayrıca, biz derbi deplasmanlarına giderken rakip biletleri konusunda resmen dedektiflik oynuyoruz. Ne zaman çıkacak, Nereden çıkacak, Kaç tane çıkacak vs. diye hafta boyu kasıyoruz yok yere.. Kimse de açıklama yapamıyor biletix çalışanlarından veya yönetiminden..
Ama nasıl oldu ise Galatasaray rakip taraf biletleri şimdiden belirlenmiş.. Yeri yurdu herşeyi hazır..
Bu ülkede bir bize üvey evlat muamelesi çekiliyor, ayıptır be..

Uefa Final 2009


Çalıştığım otel Werder'li taraftarların konakladığı otellerden bir tanesi.. Aynı zamanda takım ve taraftarın güvenliğini sağlamak üzere İstanbul'a gelen güvenlik ekibi de sanırım otelde konaklıyor.. -Werder Takımı Çırağan'daymış bu arada.- Yavaş yavaş formaları üzerlerine geçirip dolaşmaya başladılar şimdiden..
Kahvaltıdan sonrası onlar için güzel geçecek ta ki 21:45'e kadar.. Ondan sonraki 90 veya 120 dakika stres..
Düşünüyorum Beşiktaş oynasaydı böyle bir finali, bir önceki gece uykuya dalabilir miydim, gideceğim ülkede ? Yanıt basit, hayır..

2005'de gelen Liverpool'lular kadar olmasa da, bu arkadaşların da alkolle araları ziyadesiyle iyi.. Turkish Raki tadını ve ortamını kavrayamasalar da alkolün her türlüsüne evet diyebilecek kapasitedeler.. Akşam maçtan önce, kadıköy meydanında taraftarlara içkili bir sunum varmış duyduğuma göre, yakından izleyeceğim içici performanslarını.. CL finalinde, heyecanın allahını yaşarken iki tane liverpool'lu ile spontane tanışıp omuz omuza seyretmiştik uzatmaları ve sonrasını.. Sanmıyorum ki bu sefer öylesini yaşayabilelim ama, yine de kadıköye zevksiz bir maç izlemek için gitmek istemiyorum..
Bol gol, bol kart, bol heyecan olsun..
Mümkünse uzasın, hatta penaltılara gitsin..

Maç sonrası resimlerle görüşmek üzere..

taksim

Deplasmana Giden Taraftarın Adam Öldürmesi..


Haberin özeti;

ANKARA'daki maçtan İzmir'e dönen Karşıyakalı taraftarları taşıyan otobüsten Uşak yakınlarında yola atılan bira şişesi, motosikletli bir gencin hayatına mal oldu. Şişeye çarpmamak için direksiyonu kıran eczacı kalfası 18 yaşındaki Ramazan Aydın'ın kullandığı motosiklet, arkadan gelen kamyonun altında kaldı. Kazada Aydın hayatını kaybetti, arkasında oturan arkadaşı yaralandı. Olayla ilgili 1 kişi tutuklandı.
Tamamı için buraya tıkla.

Harbiden çok fena bir haber.. Okuyunca insanın tüyleri diken diken oluyor..

Bu bizim Algida kamyoneti işine benzemiş biraz..
Sivas'a gidiyoruz, 3-4 saatlik bir yolumuz kalmış.. Bir algida kamyonetini solladık, yanımızdan geçerken -bulunduğumuz araç minibüs idi, dolayısı ile arka kapıdaki cam açılabiliyor.- makara yapalım diye adama 1 tane verirmisin yapıyorum elimle, adam bana o an çözemediğim bir el hareketi yapıyor.. Dönüp içeri, lan herif orta parmak mı yaptı, 1 tane mi yaptı anlayamadım diyorum, aracın için homurdanmaya başlıyor.. Bir iki dakika sonra aynı algida aracı bizi solluyor ve dar yolda neredeyse yoldan çıkmamıza sebebiyet verecek şekilde aracı sıkıştırıyor.. Zaten herife kıl olmuş minibüs tayfası, bu son hareket ile zıvanadan çıkıyor.. 1 km kadar ilerde ışıklarda araçlar yan yana durunca, Algida kamyonetinin faturası kesiliyor, açılan ön kapıdan fırlatılan -ben atmadım- tekila shot bardağına benzeyen cam madde, kamyonetin sinyal lambasının hemen üstünde parçalanıyor, minibüs devam ederken algida kenara çekiyor..


O gün belki de Algida, ucuz atlattı.. Belki bir bira şişesi olabilirdi veya atılan malzeme büyük zarara neden olabilirdi.. Ancak şöyle bir gerçek var.. Deplasman araçları birbirini gaza getirmeye hazır bir sürü adamla dolu.. Alkol de işin içine girdiği zaman, işler tamamen çığrından çıkabiliyor. Şekilde görüldüğü üzere,ufak bir mimik, el sallama, ters hareket, ölüme kadar götürüyor..

Şu motor kazası olayında, arkada oturan kişi anlatmış iyi hoş ama, bu o kadar basit bir şey değil.. Haberciler için de gün doğmuş yine, Holiganlar Adam Öldürdü! .. Yarın büyük ihtimalle patlayacak bu haber.. Kimse de olayın iç yüzünü araştırmaya yeltenmeyecek.. Okuyanların neredeyse hepsi, içlerindeki holigan = serseri piskopat tanımlarını pekiştirecek ve çevrelerine anlatacak, sonra çevreleri de onları onaylayıp kendi tanımlarını pekiştirecek..
Olayı birinci ağızdan dinlemek isterdim, o otobüsün içinde olan Karşıyakalı taraftarlardan birisinden mesela.. Deplasman yollarında yaşananlar takımlara özel şeyler değil.. Daha geçenlerde bir benzin istasyonunda çok değerli dostlarını kaybettiler kör kurşuna.. Bir benzerinden son anda kurtulduk biz de Konya dönüşünde mesela..

Bir motor için koca otobüsü durdurmak nasıl bir tahriğin sonucudur buna bakmak gerekiyor.. Anlatılmayan bir şeyler olmuş karşılıklı, orası kesin..
Herşeye rağmen, yolun kenarında durup otobanda giden arabaya saldırmanın ne kadar yanlış olduğu gerçeği de var..

18 Yaşında adam motor kullanıyor mesela.. 18 yaş genç yaş.. Heyecanlı yaş..
Ölende mi suç öldürende mi demişler..
Kıllanıyorum bu işten..
Neyse, bir şekilde detayı ulaşır, işler netleşir..

taksim

Ha Şöyle ..


Kimler, ne bekliyorlardı acaba bu 19 Mayıs'ta yapılacak "dostluk derbisinden".. Gerginlik derbisi olmaktan öteye geçmeyeceği gibi, yaşanacaklar olayın iyice rezilleşmesini sağlayacaktı şüphesiz ki..
Şov yapmanın, boş işlere imza atmanın manası yoktu, garip bir bahane ile de iptal ettiler, güzel oldu..
Beşiktaş taraftarı da rahatlamış oldu böylece..

"Erteleme" adı altında iptal edilen bu saçmalığın, ne zamana "ertelendiğini" de merak etmekteyim.

Ankara Dönüşü Yine Güzel.. 3-1


3 Mart 2008 Günü, buraya tıklayarak ulaşılabilecek postumda yazmıştım. Bu adamın, gelen topa şut atma konusunda üstün bir yeteneği var. Gelen topa hangi açıdan vuracağını, nasıl vurması gerektiğini vs. hesaplayarak abanıyor.. Bugüne kadar bir tane dağlara taşlara diktiği top görmedik..
O postta talihliyi merak ediyordum, Galatasaray'a yazmasını isterdim açıcası ama, maçı çeviren golü atması da çok değerli oldu.. Süper bir vuruş, kaleci bile kıpırdayamadı.. Helal olsun Ernst, devamını isteriz.. !


Yine transporter araç kiralayarak düştük yollara dün öğlen saatlerinde.. Giriş/çıkış/bilet konusu problem olmayınca, diğer deplasmanlara nazaran daha rahat gittik geldik..
Yanımda götürdüğüm 2007'deki olaylı Ankaragücü deplasmanının bileti totemi işe yaradı sanıyorum.. Böyle gelmiş böyle gideriz biz, 10 sezon da geçse şampiyonluklarla, uğurları/totemleri bırakmayız.



Deplasman tarafına ayrılan çok sınırlı biletin, anında bitmiş olmasına rağmen nasıl o tribünün dolmadığını pek çözebilmiş değilim. Ankaragücü yönetiminin katakullisi dönmüş veya işin içine yine dernekler vs. girmiş olabilir. Yine de, iyi ses çıkarttık dolmamış 900 kişilik tribüne rağmen..
Maçın hemen başı ile birlikte, rezalet bayrak organizasyonunun ardından birbirine giren ve bir daha kıçını doğrultamayan Ankaragücü kapalı tribününe de baya güldük, resimlere tıklamak yeterlidir muhteşem (!) organizasyonu görmek için.

Bolu'da yenen köftenin ağızda bıraktığı tad hala dursa da, inanılmaz güzel geldi o aç mideye salata ile birlikte..
Ankara'nın dönüşü çok güzel, Beşiktaş taraftarına bir başka güzel..
Döndükten sonra uyku da girmedi gözüme, yorgunluğa rağmen 4-5 saat sonra ayaktayım yine..

Bundan sonra tekniğe taktiğe girmemek lazım, heyecanla bekliyoruz güzel günleri..
Haydi Beşiktaşım,
Üzme sevenlerini..


taksim

Haydi Beşiktaş!


Çıkıyoruz yine sabahtan yollara.. Haftasonu mesaisi başlıyor,
Beşiktaş ne imiş göstereceksiniz cümle aleme yine,
Türkiye kupasını kazanıp da lige çıkanları,
Türkiye kupasını da alarak alt lige yollayın..

Saldırın..


*resim 2007 ankaragucu deplasmanından..

Kaybedilen Şampiyonluklarda Payım Var #2 "2007-2008 Sezonu"

Lanet olsun ki seriye bağladım sanırım bu işi iki sezonda.. Birinci sezon hikayesini okumak isteyenler buraya.

Pek ders çıkartamadık heralde birinci sezondan ki, yine eller kaleme gitti takım ligin zirvesini kovalamaya başladığı zaman.. Fazla maç yazmadığım için detaylandıracağım anıları, güzel anılardı ayrıca da..

2007 - 2008 Sezonu

* 22 Şubat Cuma günü 26. hafta maçı için Denizli'ye gidecekti takım, ardından da biz tabiki.. Bu günü yanımdaki ufak bloknota saat saat kaydetmeye karar vermiştim, ne de güzel etmişim. En yorucu olmasına rağmen, en garip olanlarından bir tanesi idi Denizli yolculuğu..
Yönetim otobüs vermemişti 1'den fazla.. Yer azdı, bilet pahalıydı (50TL) ve bir otobüs gidecekti.. Gitmek isteyen çok olduğu için gizli bir yerden kalkacak olan otobüse son anda yetişmemize rağmen binememiştik, hınca hınç dolu arabanın arkasından bakarken "ben bir şekilde gidiyorum arkadaş, eve dönemem ..kerim böyle işi dediğimi hatırlıyorum.. "
Gecenin 1'iydi yanılmıyorsam, hareme geçmek için bineceğimiz Beşiktaş-Üsküdar motoruna, bitmek bilmeyen bir enerji ile depar atıyorduk son sefere yetişmek için, ki başardık da uzun koşunun ardından.. Üsküdar-Harem yürüyüşünü anlatmayayım.. :) Ama harem, harem olalı böyle boş kalmamıştır heralde.. Sadece bir tane seferli araba vardı kalkacak, o da Kütahya'ya gidiyordu atladık, yayıldık koltuklara.. Kütahya'dan ikinci araba ile Manisa yoluna devam edip, Salihli'de indikten sonra Denizli'ye giden otobüslerden birisine bindik, öğleden sonra 3 gibi Denizli'deydik..
Nobre ve Holosko attı golleri o gün.. Hayatımda gördüğüm en kral deplasman tribünlerinden bir tanesi vardı Denizli'de.. 2-1
Dönüşü otobüste yaparken arka koltukta abilerin, 3 tane genç varmış şehirler arası yolla üç tane şehir dolaşarak gelmişler, helal olsun muhabbetine kulak misafiri olmak çok hoşumuza gitmişti.. Besteler dillerde, umutlar kalplerdeydi dönüş yolunda..
* 03 Mart'ta Lider olduk.. Mabet'e galatasaray geldi, Nobre el salladı topu ağlara yollarken.. Uğurlar bazen tek atışlık yanılma payı veriyorlar, istisna gibi.. Galatasaray maçını yazmadım, itiraf edeyim..
* Bir Cuma günü yine, 07 Mart tarihi, efsane maçlardan birine daha ev sahipliği yaptı Ankara'da.. Lider, Gençlerbirliği'ne konuk olacaktı, sabahtan çıktık yola biz de.. Bolu'da otobüs tekledi, ama toparlamayı başardı.. Baharın ilk esintileri çok hoştu yollarda..
Maçın ilk yarı sıkıntılı geçerken, tek tesellimiz emniyet mensuplarından yürüttüğümüz tavuk pilav kumanyası olmuştu.. Karınlar doyunca, takıma da enerji geldi, ikinci yarıda Toraman ilk golü attı ama, yemeden edemedik .. 1-1 girilen 90. dakikada, umutların çökmeye yüz tuttuğu, buz gibi rüzgarın enseden girdiği, ellerin vücutlarda totem sıfatıyla birleştiği o "son" anda geldi gol.. BoBo tribünlere koşarken tribünler de O'na koştular gözleri yaşlı..
Lider dönüyorduk İstanbul gişelerine, lider gittiğimiz Ankara'dan..

İki üç hafta öncesinde şampiyonluğu kovalayan 3 takımdan biri iken, bir anda liderliğe oturmuş ve mutlu sona gidiyor gibiydik..

* Trabzonspor geldi sonraki hafta.. Gençler maçının yazısında, takım gol olsun yağsın Trabzon'un üzerine diye bitirmiştim.. Hissettiler heralde, 3 tane yazdık trabzona İnönü'de..


Yazmadım Trabzon maçını deftere.. Galatasaray maçını yazmamamı affeden totem, ikinci hatayı affetmedi işte.. Ben kafamı ..keyim diyeceğim günleri sonradan farkedecektim..
Takım Belediye deplasmanına gitti Trabzon'un ardından.. Şu maçın devre arasına doğru BoBo'nun atıldığı ve yenildiğimiz maça..
Yıkılmak böyle bir şeydi her halde..

Sonraki hafta Fenerbahçe geldi, Dolmabahçe'den 3 puanla döndü.

Tramvanın hasını yaşattı taraftara Kartal ikinci kez..

İkinci kez yürüdü o sessiz, hüzünlü ve düşünceli kalabalık semte doğru,
ve bir sezon daha kapandı kahverengi ajanda..

Yanlış yaptım yine, yazmalıydım.
Sonradan fark ettim böyle olduğunu..
Özür dilerim.


taksim

Şampiyonluk ve Domuz Gribi !


Lan umutlanmayalım, şş konuşma, aha lan, yok yok, aha vallahi billahi, Allaaaaaaaaaaaahh geliyoruzzz falan derken iyice gemileri yaktık son haftaya doğru.. Telaffuz etmek istemiyorum ama önümüzde inkar edemeyeceğimiz bir gerçek var, takım rayında ilerliyor..

Ve bugün, sabah itibarı ile haber merkezlerine düşen başlık; Domuz Gribi Türkiyede! ..
Uçakta ülkeye inen 96 Yolcu varmış.. Bunların bir tanesine, yüksek ateş teşhisi ile götürüldüğü Haseki'de hastalık teşhisi konmuş.. Bakanlıktan falan açıklama yaptılar, artık her zamankinden özenli bir şekilde temizliğe dikkat etmek gerekiyor. Kısaca detaylandıracak olursak, kalan 95 yolcu, sanıyorum ki şu an bir yerlerde dolaşıyor. Eğer hastalık geçti ise o dolaşan kişilerden bazılarına, -umarım öyle bir şey olmamıştır ama imkansız değil- yayılma olasılığı çok yüksek.
Bizim ülkemizin insanı delikanlıdır, bana bişey olmazcıdır. Bugün Ege ile de konuştuk, bazen çok gerekli olmasına rağmen insanlarımız maske takanlara bile sokakta ayrı dünyanın insanıymış gibi muamele yapıyor, hal bu iken kimsenin zorunlu halde dahi, maske takma eylemine girişeceğini sanmıyorum.. Yurdum genci aberkırombi eşofman üstü rayban gözlük arasına maske sıkıştırmaktansa, domuz gribi olmayı tercih edebilir.. Olası bir salgının dünya üzerinde en çabuk yayılabileceği ülke, malesef bizim ülkemiz görünüyor bu bakış açısından..
...
Okuyunca haberi acaip canım sıkıldı.. Bula bula bu seneyi, bu ayları mı buldu dedim içimden.. Hani ölmekten falan korkmuyoruz da artık, bolca fantazik, çokca fanatik yaklaşırsak duruma eğer, şampiyon olmadan bu dünyadan gitmek koyar lan hemde şu sezonda..
Geçenlerde de başka haber vardı, 2020 miydi neydi bir yıldan bahsediyorlardı, uzayda veya güneşte yaşanacak bir fırtınanın/o tarz bişeyin dünyaya çok büyük etkileri olacağını ve insanların hayatlarını kaybedeceğini yazıyordu.. Oteldeki bilgi-işlem tayfası oha veriler gidecek/vauw kablolar patlayacak diye düşünürken ben de Ya Şampiyon Olamazsak lan.. diye geçiriyordum aklımdan..
Yine böyle hislere kapıldım bugün işte.. Oha lan adamın düşündüğü şeye bak!.. Dersiniz belki, hatta ben bile diyorum kendime.. :)
Beyin meyin kalmadı, olun da kurtulalım be harbiden.. !

Bu arada, fantaziden gerçeğe pası verelim; temizliğe gösterilecek ekstra önem de unutulmasın şu sıralar, bu domuz mereti tehlikeli harbiden..
Dikkat şart abi..

Sağlıkla, sağlıcakla..


taksim

Teşekkürler Bloxoo


Blogların fazlalaşması ile -ki bu blog açma furyasına katılanlardan biri de benimdir- blogların toplandığı siteler yavaş yavaş çoğalmaya başladı. Bazılarından sadece postlar takip edilebilirken, bazıları kendi siteleri içerisinde oylama yapabilme imkanı dahi sunuyor. Bu sitelerden bir tanesi olan ve zamanında kayıt olup ve arasıra göz gezdirdiğim bloxoo'da, 15 Mayıs Cuma günü, "Günün Blogu" seçilmiş bizim bol tuzlu Askapuska'mız.. - aferin len :) -


bloxoo.com'a teşekkür ederim.

taksim

Afiyet Olsun #5


Maçı izliyorlar resimde atıştırırken hep beraber, ama ortam sanki maç günü semtte bir mekanda içerken beste söyleyen taraftarlar gibi.. Eller havada, tahminen o sırada kupa alınışı veya gollerden biri gösteriliyor.. Sivok'un boynundaki madalyaya dikkat.. Helal olsun lan size..

Ama kıllanıyorum, okuyor takımdan birileri burayı. Mesela sabah kahvaltısına tüm oyuncular katılmamış, demek ki okuyup da bu işe inanan oyuncular listesini daraltabilirim.. Yakında bulacağım kim okuyor sorusunun cevabını :)


Bu İş nedir diyecekler için bir kez daha,
buraya, buraya, buraya, buraya, sonra da buraya..

Affettik Sayılır.. 4-2


Bazı kahpece görüntüler vardı, gözümün önünden gitmiyordu bir türlü. Şu takımın ruhsuz haline dayanamıyorum rakip Fizanspor olsa bile, adam akıllı oynayacak bizim topçumuz, formasının hakkını verecek.. Ligdeki maçta tüm neşemizi kaçırmışlardı hakeza, sonraki hafta liderliği almamız da yerine heyecanı tam anlamıyla getirmemişti..

Kiralık Volkswagen Caravelle ile çıktık yola İzmir için.. Normalde araç, 9+Şöför olmasına rağmen, 12+Şöför deneyince yolculuğun büyük kısmı eziyete dönüştü desek yeridir. Aracın ufak koridoruna koyduğumuz "puf" + "mutfak taburesi", öğrenci evi işi gibi gözükse de yararlı oldu diyebiliriz..


İzmir baya sıcaktı İstanbul'daki havaya nazaran, fena pişirdi kafamı, kendi adıma konuşayım. Tabi yola çıkmadan 2 numaraya vurulan saçların beyni koruyamayıcı etkisi de yadsınamaz bu konuda..
Kordon'a gitmemek hainlik etmek demek olacaktı.. Özellikle 2007'de sahilde bira içerken, "bira içiyorlar" diye göz altına alınıp yerlere çöp atma cezası kesilen, hatta karakola götürülürken bira içenlerin arasından geçirilen yegane insanlar olduğumuz için, ilk intikamı Alsancak'ın çimlerinde almamız gerekiyordu .


Soğuk biraları yudumlarken, hafiften dokundurmalı besteler olacakların habercisi gibiydi. Alkol dozajı arttıkça dokundurmaların sınırları zorlana zorlana dağıldı ve ortaya tahmin edilen tatsızlıklar çıktı. Her kavgada görülen dialogun "benim anama küfür edemezsin lan sen!" şeklinde olması da bunun kanıtıdır zaten.
Son büyük mevzunun ardından, metroya yürüyüşümüz beni bitiren olay oldu sanırım. Yorucu yolculuğun üzerine, bir de o yürüyüş bacakları iflas ettirdi.. Bu arada belirtmeden olmaz, Efes Otel'in önündeki Havaş durağında taksicilik yapan Altay'lı abimizin, bir önceki İzmir seyahatimizden kalan sözümüzü yerine getirip yanına uğradık.. O sefer tesadüfen taksisine binmiş ve tadına doyum olmayan bir Altay-Beşiktaş muhabbeti yapmıştık. Kendisi çok net hatırlayamasa da, "abi senle süper Altay-Beşiktaş muhabbeti yapmıştık, söz vemiştim finalde gelip selam vereceğime" deyince taksi durağı şaşkınlığını gizleyemedi, anımsayamamasından mütevellit kendisi de çok şaşırdı :) ..


Olaydı, alkoldü, yoldu, biletti derken bünyamin'in ilk düdüğüyle sonu güzel biten 90 dakika başlamıştı. Stadyumun akustiği rezalet olduğu için, kendi taraftarımızın sesi bile zor duyuluyordu. Ancak söylenenler kadarı ile, Tv'ye ses güzel gitmiş. Fenerbahçeliler, 1-1'den hemen önce birkaç pozisyonun gazı ile bağırmaları haricinde pek de koltuklarından kalkmadılar. İkinci kalkışları, stadı terk etmek için oldu. Ama ben hayatımda bir derbide bu kadar erken staddan çıkan başka taraftar görmedim, biraz ayıp oldu sanki.. Onların dışında kupa töreninin sonuna kadar stadda kalıp resim çeken fenerbahçeliler de vardı.

Beyaz forma siyah şort ikilisi de yine muhteşem Beşiktaş'ı haber veriyordu maç öncesinden.. Kim bu işi icraata geçirdiyse teşekkür edelim ama geç de kaldılar yani..
Takımın sevinme şekli çok hoşumuza gitti. 3. gol ile dolan gözler son düdük ile sevinç boşalması yaşarken, yedek klübesi çoktan kutlamalara başlamıştı. İştahlı oyunun sonunda, iştahlı bir kutlama da yaptılar.. Hakan ortaya bayrak dikmeye yeltendi, göremedim dikebildi sanırım.. Nobre kupayı alıp fenerlilere doğru depar attı, yalnız o deparlardan birkaç tane maç sırasına atabilse hızlı forvet olur, uçtu adam resmen elinde kupayla.. Takımın taraftarla siyah-beyaz yapması, sesinden çıkartamadığımız bir topçumuzun mikrofonla 3'lü çektirmesi ve Alen'in sahaya inişi, pek unutulacak cinsten değildi..

Çanakkale yoluna ağzıma ne gelirse saymak istiyorum. Antalya'ya gitsek bu kadar uzun sürmezdi herhalde. Döndükten sonra kahvaltı ardından otele geçip 8 saat çalışmak da çok daha yorucu geldi uyumadan. Otelde çalışmanın bokluğu burda işte.. Her deplasman dönüşü aynı sıkıntı.. İşin kötüsü hala o uzun ve huzurlu uykumu almış değilim, dün gece 11'de eve gittim, bu sabah 6.5 da kalkmak zorunda kaldım..

Canımız çok yandı 2 hafta evvel gerçekten.. Yavaş yavaş diniyor o acı.. Çektirenler de kendilerini affettirme yolundalar.. Bu hafta feneri marizlediler.. İyi de oynadılar, istediler, çabaladılar.. Şu futbolla kazanmasalar da olurdu -özellikle 2. yarıda izlediğimiz futbolla- ama futbol o kadar da adaletsiz olamazdı..

Çok uzattım, bitirmeden, o kadar çektiğim resmi, video'yu hafıza kartımı bilmeden biçimlendirerek silinmesini sağlayan Pamir isimli arkadaşıma da teşekkürlerimi sunarım. (!) :) Ulan ne manzara resimleri vardı, neyse.


Yazıda kullanılan fotolar Marmara'dan alıntıdır.
Muhteşem misafirperverlikleri ile Ege Başkan ve tayfasına teşekkürlerimi sunarım. EkşiBeşiktaş blogundan yuki the zorba ile de tanışma fırsatımız oldu bu vesile ile güzel de oldu..

Az kaldı artık. Üzülüyorum aslında, verilecek ara çok uzun anasını satayım ligden sonra. Ama bitsin artık bu hasret, maçların ikinci yarılarını beklemeden kopsun dananın kuyruğu da sabahlara kadar eğlenelim hep beraber..


Sizi de affettik sayılır
Ankara'da görüşmek üzere..

Seni ve senin için ömrümden giden her saniyeyi çok seviyorum Canım Beşiktaşım..


taksim